Şüphesiz, o bir şoktu.
- It was a shock, to be sure.
O şüphesiz zengin ama onun çok akıllı olduğunu sanmıyorum.
- She is rich, to be sure, but I don't think she's very smart.
O elbette toplantıdaydı ama uyuyordu.
- He was at the meeting, to be sure, but he was asleep.
O ünlü bir adam, elbette ben ondan hoşlanmıyorum.
- He is a famous man, to be sure, but I don't like him.
Dışarı çıkmadan önce ışığı söndürdüğünüzden emin olun.
- Be sure to put out the light before you go out.
Dışarı çıkmadan önce gazın kapalı olduğundan emin olun.
- Be sure to turn off the gas before you go out.
Bunu yapmak istediğin için yaptığından emin olmak istiyorum.
- I want to be sure that you're doing this because you want to.
Tom'un ne yapması gerektiğini bildiğinden emin olmak istiyorum.
- I want to be sure Tom knows what he's supposed to do.
Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
- She makes sure that her family eats a balanced diet.
Kız arkadaşının orgazm takliti yapmadığından nasıl emin olabilirsin?
- How can you be sure your girlfriend isn't faking her orgasms?
Elbette orada olacağım.
- I'll be there for sure.
Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
- If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
Tom elektronik sigara içmenin sigara içmekten daha güvenilir olduğunu düşünüyor ama Mark o kadar emin değil.
- Tom thinks that vaping is safer than smoking cigarettes, but Mary's not so sure.
O kesinlikle iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow for sure, but not trustworthy.
Saat üçte mutlaka gel.
- Be sure to come at 3.
Makbuzu mutlaka saklayın.
- Make sure you save the receipt.
Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.
- The weather will be good tonight for sure.
O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.
- He said he would give us his decision for sure by Friday.
Tom bugünkü sınavı geçeceğinden bayağı emin.
- Tom is pretty sure that he'll pass today's exam.
Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
Tom Mary'nin hâlâ uyuduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure Mary was still sleeping.
Tom gazın kapalı olduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure the gas was turned off.
Bugün epeyce çok çalıştın.
- You sure worked hard today.
Tom'un bize inanmadığından epeyce eminim.
- I'm pretty sure Tom doesn't believe us.
Onu elbette bilmiyoruz.
- We don't know that for sure.
Tom elbette tenis oynayabilir.
- Tom sure can play tennis.
O harika! Kesinlikle güleceksiniz.
- It's great! You'll laugh for sure.
Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!
- Esperanto is surely an enormous waste of time!
Şüphesiz, o bir şoktu.
- It was a shock, to be sure.
O şüphesiz zengin ama onun çok akıllı olduğunu sanmıyorum.
- She is rich, to be sure, but I don't think she's very smart.
O ünlü bir adam, elbette ben ondan hoşlanmıyorum.
- He is a famous man, to be sure, but I don't like him.
O elbette toplantıdaydı ama uyuyordu.
- He was at the meeting, to be sure, but he was asleep.
Hiç sorun çıkmayacağından emin olmak istiyorum.
- I want to be sure that there will be no problems.
Tom'un burada olmayı planladığından emin olmak istedim.
- I wanted to be sure Tom was planning to be here.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Sen bunu bana anlatan ilk kişi değilsin, muhakkak son kişide değilsin.
- You're not the first person to tell me that, and surely you're not the last.
Ben sadece sağlama bağlıyorum.
- I'm just making sure.
Beni kimsenin izlemediğini sağlama bağladım.
- I made sure no one was following me.
Saat beşe kadar mutlaka burada olun.
- Be sure to come here by five.
Gece beni mutlaka ara.
- Be sure and call me tonight.
Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.
- The weather will be good tonight for sure.
Beşimizin arasında, en fazla dil konuşabilen kişi kesinlikle odur.
- Among the five of us, he's surely the one who can speak the most languages.
Şüphesiz Tom'la irtibata geçebiliriz.
- Surely we can get in touch with Tom.
Şüphesiz Tom bunun farkında.
- Surely Tom is aware of that.
Tabii, Tom, anlıyorum.
- Sure, Tom, I understand.
Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Tabii, Tom, anlıyorum.
- Sure, Tom, I understand.
Keşke bunu kati olarak söyleyebilsem.
- I wish I could say for sure.
Tom'un sıkıldığından eminim.
- I'm sure Tom is bored.
Eğer şimdi gidersen, bir trafik sıkışıklığına yakalanacağına eminim.
- If you leave now, I'm sure you'll be caught in a traffic jam.
From which Surah is this Ayah from?
- Bu ayet hangi sureden?
From which Surah is this Ayah from?
- Bu ayet hangi sureden?
... should be doing more with it than just making sure that ...
... your private information as part of that and making sure ...