Mary'nin alyansı saf altından yapılmıştır.
- Mary's wedding ring is made of pure gold.
Onun saf bir kalbi var.
- She has a pure heart.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
Bu yolculuk sadece zevk içindir.
- This trip is purely for pleasure.
Bugünün kuramsal matematiği yarının uygulamalı matematiğidir.
- Today's pure mathematics is tomorrow's applied mathematics.
Deniz havası saf ve sağlıklıdır.
- The air by the sea is pure and healthy.
Bu ay boyunca yalnızca İspanyolca cümle eklemeye karar verdim.
- I've decided to contribute Spanish sentences purely all this month.
Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
- In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.
- He met Sam purely by chance.
Onu tanımam tamamen tesadüftü.
- It was pure accident that I came to know her.
Ben temiz hava alamıyorum. Ben büyük bir şehirde yaşıyorum.
- I cannot breathe pure air. I live in a large city.
Hiç temiz hava soludun mu?
- Have you ever breathed pure air?
Niyetinizin halis olduğuna eminim.
- I'm sure your intentions are pure.
Görünüşe rağmen, sen bir sapıksın. Ben bir sapık değilim. Ben saf ve masum bir genç kızım. Evet, evet, yok daha neler.
- Despite appearances, you're a pervert. I'm not a pervert. I'm a pure and innocent young girl. Yeah, yeah, give me a break.
You’re pure busy.
... him by pure thought. Materialize objects just by thinking. And there're perks to ...
... Social Security is actually the easier one; it's just a pure, ...