Tom amacının geç kalmak olmadığını söyledi.
- Tom said that he didn't mean to be late.
Tom geç kalmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be late.
Gecikmek istemiyoruz.
- We don't want to be late.
Gecikmek istemiyorum.
- I don't want to be late.
Üzgünüm, muhtemelen yaklaşık 20 dakika gecikmiş olacağım.
- Sorry, I'm probably going to be about 20 minutes late.
Alışılageldiği üzere gecikmişti.
- He was late as usual.
Geç kaldığım için üzgünüm.
- Sorry for being late.
Geç kaldığım için üzgünüm.
- I'm sorry I'm so late.
Tom geç kalan tek kişi değildi.
- Tom wasn't the only one who was late.
Bu iş yerinde, geç kalanlar için sert ve hızlı kurallar var.
- The company has hard and fast rules against lateness.
Geçen yılla karşılaştırıldığında bahar bu yıl geç geldi.
- Spring has come later this year compared with last year.
Tom geçen gece geç saatlere kadar çalıştı.
- Tom worked late last night.
Ağustos ayı sonlarında İtilâf Devletleri, Paris'i ele geçirdi.
- In late August, the Allied forces captured Paris.
Son zamanlarda onu görmedim
- I have not seen him lately.
O, o kadar geç olmasına şaşırdı.
- She was surprised that it was that late.
Geç olması hiç olmamasından daha iyidir.
- Better late than never.
O, her zamanki gibi geç geldi.
- He came late as usual.
Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.
- As usual, the physics teacher was late for class.
Tom'un son zamanlardaki davranış tarzı hakkında ne düşünüyorsun?
- What do you think of the way Tom has been behaving lately?
Tom'un niyeti o kadar geç kalmak değildi.
- Tom didn't mean to be so late.
Geç kalmaktan korktum.
- I was afraid I'd be late.
Geç kalmak istemiyoruz.
- We don't want to be late.
Geç kalmak istemeyiz.
- We don't want to be late.
Tom, Mary'nin ölümünü o sabah daha sonra öğrendi.
- Tom learned about Mary's death later that morning.
Herkes er ya da geç ölür.
- Everyone dies sooner or later.
Bu, rahmetli babamın bir portresi.
- This is a portrait of my late father.
Rahmetli arkadaşımın kızı Babamın ruhu için dua edeceğim. dedi.
- My late friend's daughter said, I will pray for my father's soul.
Gecikmek istemiyorum.
- I don't want to be late.
Gecikmek istemiyoruz.
- We don't want to be late.
Gecikmek istemiyoruz.
- We don't want to be late.
Uçak, otuz dakika gecikmeyle havaalanına varacak.
- The plane will arrive at the airport thirty minutes late.
Son zamanlarda yeni yazı türü kullanmayı seviyorum.
- I like to use the new font lately.
Tom denemesini yeniden yazdı ve onu bir gün geç teslim etti.
- Tom rewrote his essay and turned it in a day late.
Tom otuzlu yaşların sonlarında bir yerde görünüyordu.
- Tom looked like he was somewhere in his late thirties.
Japonya ordusu 1931 yılının sonlarında Tokyo hükümetinin kontrolünü ele geçirdi.
- Japan's army took control of the government in Tokyo in late 1931.
Onun bu son kararının mantığını anlamada sıkıntı çekiyorum. O eskisi kadar zeki değil.
- I have a hard time seeing the logic of this latest decision of his. He just isn't as sharp as he used to be.
Bu eski çocuk oyuncu daha sonra bir uyuşturucu bağımlısı oldu.
- This former child actor later became a drug addict.
Tom her gün sabah erken saatlerden gece geç saatlere kadar çalışıyor.
- Tom works from early in the morning until late at night every day.
Erken kalk, yoksa geç kalacaksın.
- Get up early, or you'll be late.
Lancaster bore him -- such a little town, / Such a great man. It doesn't see him often / Of late years, though he keeps the old homestead / And sends the children down there with their mother.
At about 11 pm one night in Corporation Street my watch were on van patrol and Yellow Watch were on lates as usual.
... ELON MUSK: No, sorry to be a bit late. ...
... And when she was diagnosed with breast cancer, it was too late, and she just recently passed ...