Büyüyünce tıpkı babam gibi olmak istiyorum.
- When I grow up, I want to be just like my father.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Onun payını ödememiz adildir.
- It is just that we should pay his share.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı.
- This just has to be his umbrella.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
O, Paris'ten henüz döndü.
- He has just come back from Paris.
Eğer henüz yemek yediysen, yüzmesen iyi olur.
- You'd better not swim if you've just eaten.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Öyle yapmamın makul olduğunu düşüneceksin.
- You will think it just that I should do so.
Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil.
- Your explanation sounds plausible, but it just doesn't hold water.
O az önce izinli gitti.
- He's just gone on leave.
Ann raporunu yazmayı az önce bitirdi.
- Ann has just finished writing her report.
Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
- He, just like you, is a good golfer.
Sadece haklı olabilirsin.
- You might just be right.
Haksız bir barış, haklı bir savaştan daha iyidir.
- An unjust peace is better than a just war.
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
- Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
- Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
Tom tam gece yarısından önce yatağa doğru gitti.
- Tom crawled into bed just before midnight.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
O sadece mantıklı değil.
- That just doesn't make sense.
Sadece bana mantıklı gelmiyor.
- That just doesn't make sense to me.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Testi güçlükle geçmeyi başardı.
- He just barely managed to pass the test.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Belediye binası hemen köşede.
- The city hall is just around the corner.
Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.
- Tom usually goes to bed just before midnight.
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
Bu oda neredeyse yeterince büyük.
- This room is just about big enough.
Galiba Tom biraz önce bana yalan söyledi.
- I think Tom just lied to me.
Biraz önce sana söylediklerimi unut.
- Forget what I have just told you.
Bitirdin mi? Aksine, yeni başlıyorum.
- Have you finished it? On the contrary, I'm just starting.
Tom satın aldığı yeni masa örtüsünü masaya koydu.
- Tom put the new tablecloth he had just bought on the table.
Büyükçe bir sandalye, ama kapı aralığından anca geçer.
- It's a biggish chair, but it'll just barely fit through the doorway.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
Ben şimdi bir silah sesi duydum.
- I heard a shot just now.
Şimdi dışarıya gelmen ve o tür bir şey söylemen yangına körükle gitmek olur.
- For you to come out and say that kind of thing now would just be pouring oil on the fire.
Tom sadece dürüst oluyor.
- Tom is just being honest.
Ben sadece dürüst davranıyorum.
- I'm just being honest.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Her şey tam anlamıyla önceki gibi.
- Everything's just like before.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom is managing just fine.
Tom tek kelimeyle farklı.
- Tom is just different.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Bu figürün Marilyn Monroe'yu temsil ettiği varsayılır, ama onun adaletini temsil ettiğini sanmıyorum.
- This figure is supposed to represent Marilyn Monroe, but I don't think it does her justice.
Merhametsiz adalet zulümdür, adaletsiz merhamet yok olmanın anasıdır.
- Justice without mercy is cruelty; mercy without justice is the mother of dissolution.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.
- I just got here this morning.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
- They just wanted to be left alone.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Burada park edemezsin. Ancak, köşede bir park yeri var.
- You can't park here. However, there is a parking lot just around the corner.
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.
... This thing had just happened with my mom, and I was ...
... more than just a healthy diet, a healthy exercise regimen, ...