All you have to do is press the button.
- Tüm yapmanız gereken düğmeye basmaktır.
To take a photo, all you need to do is to press this button.
- Fotoğraf çekmek için tek yapman gereken bu düğmeye basmaktır.
I don't want to step on Tom's toes.
- Tom'un ayak parmaklarına basmak istemiyorum.
Tom didn't mean to step on Mary's foot.
- Tom'un amacı Mary'nin ayağına basmak değildi.
All you have to do to take a picture is push this button.
- Bir resim çekmek için yapmanız gereken bütün şey bu düğmeye basmaktır.
All you have to do is to push this button.
- Yapmanız gereken tek şey bu butona basmaktır.
Tom didn't mean to step on Mary's foot.
- Tom'un amacı Mary'nin ayağına basmak değildi.
Tom didn't mean to step on Mary's toes.
- Tom'un niyeti Mary'nin parmaklarına basmak değildi.
Tom doesn't know how to play the bass guitar.
- Tom nasıl bas gitar çalacağını bilmiyor.
I play bass in a jazz band.
- Bir caz orkestrasında bas gitar çalıyorum.
Are you happy with your new bass guitar?
- Yeni bas gitarından memnun musun?
I play bass guitar in a guitar ensemble.
- Bir gitar topluluğunda bass gitar çalarım.
He pressed me to stay a little longer.
- O biraz daha uzun kalmam için bana baskı yaptı.
Several politicians exerted strong pressure on the committee.
- Birçok siyasetçi komite üzerine güçlü bir baskı uygulamıştır.
This book will be printed next year.
- Bu kitap, gelecek yıl basılacak.
This machine can print sixty pages a minute.
- Bu makine dakikada 60 sayfa basabilir.
Are you still playing the bassoon?
- Hâlâ bason çalıyor musun?
The first edition was published ten years ago.
- İlk baskı on yıl önce yayınlandı.
We finally published the book.
- Sonunda kitabı bastık.
He pressed the brake pedal.
- O, fren pedaline bastı.
The crowd pressed toward the gate.
- Kalabalık kapıya doğru bastırdı.
I have a pressing feeling in my stomach.
- Midemde bir basınç hissi var.
Right now, we have a problem that's a little more pressing.
- Şu anda, biraz daha fazla baskı yapan bir problemimiz var.
Mistakes in the printing should be pointed out at once.
- Baskıdaki hatalara derhal dikkat çekilmelidir.
This textbook, having been printed in haste, has a lot of printing mistakes.
- Bu ders kitabının, aceleyle basıldığı için, bir sürü hatası var.
He walked on tiptoe so that nobody would hear him.
- O, kimse onu duymasın diye parmak uçlarına basarak yürüdü.
The papers didn't print this story.
- Gazeteler bu hikayeyi basmadılar.