The two buses resemble each other at first glance.
- İlk bakışta bu iki otobüs birbirine benziyor.
Now I see that I misunderstood the sentence at first glance.
- Şimdi görüyorum ki, ilk bakışta cümleyi yanlış anlamışım.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
- Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Look in the mirror, pal.
- Aynaya bir bak dostum.
Look into that, would you?
- Onun içine bak, ne dersin?
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
- Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
She asked me to look after her baby in her absence.
- Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
She looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
She has an absent look on her face.
- Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.
I knew at a glance that he was an honest man.
- Onun dürüst bir adam olduğunu bir bakışta bildim.
I saw at a glance that he was an ordinary man.
- Onun sıradan bir adam olduğunu bir bakışta anladım.
I recognized her at first sight.
- Ben onu ilk bakışta tanıdım.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.