He came to my house on the pretext of seeing me.
- O, beni görme bahanesiyle evime geldi.
The Japanese fishing fleet catches more than 1000 whales per year on the pretext of scientific research.
- Japon balıkçılık filosu bilimsel araştırma bahanesiyle yılda 1000'den fazla balina yakalar.
There is no excuse for your actions.
- Yaptıklarının hiçbir bahanesi yoktur.
How did you come up with such a good excuse?
- Böyle bir bahaneyi nasıl ileri sürdünüz?
You're out of excuses.
- Başka bahanen kalmadı.
The Japanese fishing fleet catches more than 1000 whales per year on the pretext of scientific research.
- Japon balıkçılık filosu bilimsel araştırma bahanesiyle yılda 1000'den fazla balina yakalar.
He came to my house on the pretext of seeing me.
- O, beni görme bahanesiyle evime geldi.
He was deaf to my pleas.
- Benim bahanelerimi duymazdan geliyordu.
Mary doesn't want to see me, but I have to find an excuse for talking to her.
- Mary beni görmek istemiyor, fakat onunla konuşmak için bir bahane bulmak zorundayım.
I don't want to hear your lame excuses.
- Senin sudan bahanelerini duymak istemiyorum.