I thought it easy at first.
- Ben ilk başta onun kolay olduğunu düşündüm.
At first each man had paid $10.
- İlk başta her insan 10 ABD doları ödemişti.
The trail ahead looked rough.
- İz başta kaba görünüyordu.
Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
It's not a suitable topic for discussion.
- Tartışma için uygun bir başlık değil.
At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
- O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
Republican Party leaders criticized President Hayes.
- Cumhuriyetçi Parti liderleri Başkan Hayes'i eleştirdi.
I am the patrol leader.
- Ben devriye başkanıyım.
Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.
- Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.
He is suffering from a headache.
- O, baş ağrısından acı çekiyor.
His failure was mainly due to carelessness.
- Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.
The main islands of Japan are Hokkaido, Shikoku, Honshu and Kyushu.
- Japonya'nın başlıca adaları Hokkaido, Shikoku, Honshu ve Kyushu'dur.
The couples carved their initials in oak trees.
- Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.
She didn't like horsemeat, initially.
- Başlangıçta at etini beğenmedi.
What heading does this come under?
- Bu hangi başlığın altında toplanıyor?
The Prime Minister will hold a press conference tomorrow.
- Başbakan yarın bir basın toplantısı düzenleyecek.
The Prime Minister met with the press.
- Başbakan basın toplantısı yaptı.
The capital of Italy is Rome.
- İtalya'nın başkenti Roma'dır.
Beijing is the capital of China.
- Pekin, Çin'in başkentidir.
I ate the whole bag of potato chips by myself.
- Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.
If I start eating potato chips, I can't stop.
- Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.
It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election.
- Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.
If you flunk this exam, you'll have to repeat the course.
- Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.
I see no other course of action.
- Başka bir hareket tarzı göremiyorum.
Self confidence is the key to success.
- Kendine güven başarının anahtarıdır.
It goes without saying that honesty is the key to success.
- Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer
The mayor addressed the general public.
- Belediye başkanı genele hitap etti.
The mayor addressed the general public.
- Belediye başkanı halka hitap etti.
I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident.
- Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.
You'll get into trouble if your parents find out.
- Ailen anlarsa başın belaya girer.
I don't poke my nose into other people's business.
- Burnumu başkalarının işine sokmam.
Don't stick your nose into other people's business.
- Başka insanların işine burnunu sokma!
The principal natural isotope of aluminium is aluminium-27.
- Alüminyum'un başlıca doğal izotopu alüminyum-27'dir.
Mr. Jackson is our principal.
- Bay Jackson bizim başkanımız.
They shake hands instead of bowing.
- Başla selamlama yerine tokalaştılar.
He bowed to me as he passed by.
- O, geçerken beni başıyla selamladı.
To protect your head, you need to wear a helmet.
- Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.
“The Satanic Verses” by Salman Rushdie is a real masterpiece of modern literature.
- Salman Rüşdi'nin “Şeytan Ayetleri” modern edebiyatın gerçek başyapıtıdır.
His masterpiece has not appeared yet.
- Onun başyapıtı henüz görünmedi.
Nobody but John has heard of it.
- John'dan başka hiç kimse onu duymadı.
Nobody has heard of it but me.
- Benden başka hiç kimse onu duymadı.
Honesty is the primary reason for his success.
- Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.
The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America.
- Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.
Sometimes my grandfather talks to himself when left alone.
- Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.
Grandmother carried the table by herself.
- Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.
The two premiers had nothing in common.
- İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.
The premier and his cabinet colleagues resigned.
- Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.
Nobody listens to this music except nuts.
- Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.
At first, I couldn't play the guitar.
- En başta gitar çalamıyordum.
This style of hairdressing first appeared in the early 19th century.
- Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.
The army chief reported that the war was lost.
- Genelkurmay başkanı savaşın kaybedildiğini bildirdi.
Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court.
- Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.
Baseball season has begun.
- Beyzbol sezonu başladı.
A relationship based on total honesty is bound to fail.
- Toplam dürüstlüğe dayalı bir ilişki başarısızlığa mahkûmdur.
Everything starts from the basis.
- Her şey temelden başlar.
We work on a piecework basis.
- Biz parça başı esasına göre çalışırız.
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
He lived alone in the forest.
- Ormanda yalnız başına yaşadı.
Tom wants to be a successful architect.
- Tom başarılı bir mimar olmak istiyor.
Tom loves architecture more than anything else in the world.
- Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.
I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
- Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.
Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential.
- Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.
Mario Draghi is the head of the European Central Bank.
- Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.
I work in Central Park every morning starting at six.
- Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.
Modern philosophy has its beginnings in the 19th century.
- Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.
All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
He tried to kill himself but it ended in failure.
- O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
Whatever has a beginning also has an end.
- Başlangıcı olanın sonu da vardır.
Olivia couldn't give an ending to the story.
- Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.
The film had a great beginning, but the ending wasn't believable.
- Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.
Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.
Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.