After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
Let's go back before it begins to rain.
- Yağmur başlamadan önce geri dönelim.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
He began to work for that company last year.
- O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
The dog began to run.
- Köpek koşmaya başladı.
They began to run all at once.
- Hep birden koşmaya başladılar.
All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
- O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
When we went to the hall, the concert had already begun.
- Salona gittiğimizde, konser çoktan başlamıştı.
My memory of her has begun to recede.
- Onunla ilgili anılarım azalmaya başladı.
Now I must go about my work.
- Şimdi işime başlamalıyım.
The student center is a good place to strike up conversations.
- Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.
She had no idea how to set about her work.
- İşine nasıl başlayacağı konusunda bir fikri yoktu.
I must set about that work without delay.
- Gecikmeden o işe başlamalıyım.
Now let's get down to work.
- Şimdi çalışmaya başlayalım.
It's time to work now. Let's get down to business.
- Şimdi çalışma vakti. İşe başlayalım.
Direct flights between New York and Tokyo commenced recently.
- New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.
Commencement is typically the first or second Saturday in April.
- Başlangıç genellikle nisan ayının birinci ya da ikinci cumartesisidir.
Let's start off on the same page.
- Aynı sayfada başlayalım.
There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day.
- Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.