Tom seemed unsuccessful.
- Tom başarısız görünüyordu.
Tom struggled unsuccessfully.
- Tom başarısızca mücadele etti.
Unfortunately, I didn't have time to study for the exam, so I failed it.
- Ne yazık ki sınava çalışmak için zamanım yoktu, bu yüzden başarısız oldum.
It would be unfortunate if he were to fail.
- O başarısız olsaydı şanssız olurdu.
He failed in the examination for lack of preparation.
- Hazırlık eksikliğinden sınavda başarısız oldu.
As businesses failed, workers lost their jobs.
- İşler başarısız sonuçlanınca işçiler işlerini kaybettiler.
He tried to kill himself but it ended in failure.
- O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
The primary cause of his failure is laziness.
- Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
It goes without saying that honesty is the key to success.
- Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer
I'm worrying about your success.
- Başarın hakkında endişeleniyorum.
I don't want to fail the test.
- Sınavda başarısız olmak istemiyorum.
Not trying is failing.
- Denememek başarısız olmaktır.
This building is the architect's crowning achievement.
- Bu bina mimarın en yüksek başarısıdır.
They awarded her a gold metal for her achievement.
- Başarısı için onu altın madalyayla ödüllendirdiler.
This is no trivial accomplishment.
- Bu önemsiz bir başarı değil.
It was an awesome accomplishment.
- O harika bir başarıydı.
The international space station is an amazing feat of engineering.
- Uluslararası uzay istasyonu inanılmaz bir mühendislik başarısıdır.
The player performed a wonderful feat.
- Oyuncu, harika bir başarı gerçekleştirdi.
I hope you will succeed in winning the prize.
- Umarım ödülü kazanmayı başarırsınız.
You win some, you lose some.
- Her zaman başarılı olamazsın.
The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
- Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
We came very close to succeeding.
- Biz başarıya yaklaştık.
I have serious doubts about their plan succeeding.
- Onun planının başarısı hakkında ciddi şüphelerim var.
This deed became one of the most emblematic milestones of the Revolution.
- Bu başarı, devrimin en simgesel kilometre taşlarından biri oldu.
With all his efforts, he couldn't succeed.
- Tüm çabaları ile, o başarılı olamadı.
He failed due to lack of effort.
- O, çaba eksikliği nedeniyle başarısız oldu.
She wanted to show off her cleverness during class, but she failed.
- O ders sırasında akıllılığını göstermek istedi ama o başarısız oldu.
The show was a success.
- Gösteri bir başarıydı.
His last play was a big hit.
- Onun son oyunu büyük bir başarıydı.
Everybody expected the musical to be a great hit, but it was far from being a success.
- Herkes müzikalin büyük bir hit olmasını bekliyordu fakat o başarılı olmaktan çok uzaktı.