Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
It's not a suitable topic for discussion.
- Tartışma için uygun bir başlık değil.
Republican Party leaders criticized President Hayes.
- Cumhuriyetçi Parti liderleri Başkan Hayes'i eleştirdi.
I am the patrol leader.
- Ben devriye başkanıyım.
It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters.
- Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.
I have a bad headache.
- Korkunç derecede başım ağrıyor.
At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
- O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry.
- Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.
I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
- O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
When to start is the main problem.
- Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.
His failure was mainly due to carelessness.
- Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.
What heading does this come under?
- Bu hangi başlığın altında toplanıyor?
Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man.
- Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.
The Prime Minister will hold a press conference tomorrow.
- Başbakan yarın bir basın toplantısı düzenleyecek.
Kinshasa is the capital city of the Democratic Republic of Congo.
- Kinşasa, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başşehridir.
Washington is the capital of the United States.
- Washington, Amerika Birleşik Devletleri'nin başkentidir.
My grandfather nodded and smiled at me.
- Büyükbabam başını salladı ve gülümsedi.
Grandmother carried the table by herself.
- Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.
The organization plays a principal role in wildlife conservation.
- Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.
The principal natural isotope of aluminium is aluminium-27.
- Alüminyum'un başlıca doğal izotopu alüminyum-27'dir.
Nobody but John has heard of it.
- John'dan başka hiç kimse onu duymadı.
Nobody else offered to help.
- Başka hiç kimse yardım etmeyi önermedi.
We work on a piecework basis.
- Biz parça başı esasına göre çalışırız.
Everything starts from the basis.
- Her şey temelden başlar.
The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America.
- Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.
The primary cause of his failure is laziness.
- Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
He lived alone in the forest.
- Ormanda yalnız başına yaşadı.
According to the weather forecast, the rainy season will set in next week.
- Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.
The premier and his cabinet colleagues resigned.
- Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.
The two premiers had nothing in common.
- İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.
The accident was caused chiefly by the unpredictable weather.
- Kazanın başlıca nedeni öngörülemeyen havaydı.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
Every man's work, whether it be literature or music or a picture or architecture or anything else, is always a portrait of himself.
- Her erkeğin işi, ister edebi ya da müzik ya da bir resim ya da mimari ya da başka bir şey olsun, her zaman kendisinin bir portresidir.
Tom wants to be a successful architect.
- Tom başarılı bir mimar olmak istiyor.
Your success depends a lot on how your manager and other people in the office perceive you.
- Sizin başarınız daha çok sizin yöneticinizin ve bürodaki diğer insanların sizi nasıl algıladığına bağlıdır.
Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential.
- Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.
Mario Draghi is the head of the European Central Bank.
- Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.
I work in Central Park every morning starting at six.
- Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.
They shake hands instead of bowing.
- Başla selamlama yerine tokalaştılar.
He bowed to me as he passed by.
- O, geçerken beni başıyla selamladı.
At first, they were all convinced he was innocent.
- İlk başta, onların hepsi onun masum olduğuna ikna oldular.
At first, I couldn't play the guitar.
- En başta gitar çalamıyordum.
It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election.
- Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.
The mayor addressed the general public.
- Belediye başkanı genele hitap etti.
The mayor addressed the general public.
- Belediye başkanı halka hitap etti.
In love, there are only beginnings.
- Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.
Modern philosophy has its beginnings in the 19th century.
- Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.
I ate the whole bag of potato chips by myself.
- Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.
If I start eating potato chips, I can't stop.
- Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.
Do you have a course for beginners?
- Yeni başlayanlar için bir kursunuz var mı?
I see no other course of action.
- Başka bir hareket tarzı göremiyorum.
Tom hadn't cleaned his keyboard for months, and it was clogged with dust, food particles, and God knows what else.
- Tom aylardır klavyesini temizlememişti, ve o tozla, gıda parçalarıyla ve Allah bilir başka neyle dolmuştu.
It goes without saying that honesty is the key to success.
- Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer
I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident.
- Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.
You'll get into trouble if your parents find out.
- Ailen anlarsa başın belaya girer.
My glasses started to slip down my nose.
- Gözlüğüm burnumdan aşağı kaymaya başladı.
Don't stick your nose into other people's business.
- Başka insanların işine burnunu sokma!
To protect your head, you need to wear a helmet.
- Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.
Masterpieces are only successful attempts.
- Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.
“The Satanic Verses” by Salman Rushdie is a real masterpiece of modern literature.
- Salman Rüşdi'nin “Şeytan Ayetleri” modern edebiyatın gerçek başyapıtıdır.
Nobody listens to this music except nuts.
- Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.
Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.'
- Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.
A relationship based on total honesty is bound to fail.
- Toplam dürüstlüğe dayalı bir ilişki başarısızlığa mahkûmdur.
He tried to kill himself but it ended in failure.
- O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
You will succeed in the end.
- Sonunda başaracaksın.
A good beginning makes a good ending.
- İyi başlayan iyi biter.
Olivia couldn't give an ending to the story.
- Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.
He is suffering from a headache.
- O, baş ağrısından acı çekiyor.
At times, he suffered from a painful headache.
- Zaman zaman can sıkıcı baş ağrısı çekti.
Mary didn't suffer from dizziness.
- Mary baş dönmesinden muzdarip değildi.
Tom has been experiencing severe headaches and dizziness.
- Tom şiddetli baş ağrısı ve baş dönmesi yaşıyor.
Getting rid of garbage has become a major headache for the authorities.
- Çöpten kurtulmak yetkililer için büyük bir baş belası haline gelmiştir.
My initials are on my briefcase.
- Benim ismimin baş harfleri benim evrak çantasının üstünde.
The couples carved their initials in oak trees.
- Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.
The Joker is Batman's archenemy.
- Joker, Batman'ın baş düşmanıdır.
Lex Luthor is Superman's archenemy.
- Lex Luthor Süpermen'in baş düşmanıdır.
I always knew that Tom was a troublemaker.
- Tom'un bir baş belası olduğunu her zaman biliyordum.
Tom was a big troublemaker in school.
- Tom okulda büyük bir baş belasıydı.
Tom looked down upon the city from the dizzying height of the skyscraper.
- Tom gökyüzünün baş döndürücü yüksekliğinden şehre baktı.
Aren't you still dizzy?
- Hâlâ baş döndürücü değil misin?
Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.