büyüklük

listen to the pronunciation of büyüklük
Турецкий язык - Английский Язык
size

We arranged the books according to size. - Kitapları büyüklüklerine göre düzenledik.

Our school was not the same size as yours. - Bizim okulumuz sizinkiyle aynı büyüklükte değildir.

greatness

Neither gold nor greatness make us happy. - Ne altın ne de büyüklük bizi mutlu eder.

magnitude
grandness
enormity
substantiality
ampleness
generosity
greatness, enormity, magnitude; size; importance, gravity; seniority
grandeur
vastness
superiority

He has a superiority complex. - Onun bir büyüklük kompleksi var.

bigness, largeness
bigness
importance, gravity
hugeness
largeness
sovereignty
enormousness
supremacy
(Nükleer Bilimler) extent
vast
(Gıda) dimension
gravity
bulk
grand
(Pisikoloji, Ruhbilim) delusion of grandeur
amplitude
sizeableness
capaciousness
mightiness
muchness
capacious
büyük
large

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

The Sahara Desert is almost as large as Europe. - Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.

büyük
grand

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

It was my grandfather that told me that story. - O hikayeyi bana anlatan büyükbabamdı.

büyük
major

My house needs major repairs. - Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.

What are the four major golf tournaments comparable to the ones in tennis? - Tenislerdekilerle karşılaştırılabilen dört büyük golf turnuvası hangileridir.

büyük
great

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

I had great difficulty in finding my ticket at the station. - İstasyonda biletimi bulurken büyük zorluk yaşadım.

büyük
big

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

Twitter is among the biggest enemies of Islam. - Twitter İslâm'ın en büyük düşmanları arasındadır.

büyüklük göstermek
to show generosity, act nobly
büyüklük göstermek
to be magnanimous
büyüklük hastalığı
megalomania
büyüklük kompleksi
delusions of grandeur
büyüklük sabuklaması
delusion of grandeur
büyüklük taslamak
patronize

You don't have to patronize me. - Bana büyüklük taslamak zorunda değilsin.

büyüklük taslamak
to put on airs, to become self-important
büyüklük taslamak
to put on airs
büyük
long

It's been a long time since I visited my grandmother. - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.

My grandfather's life was long and happy. - Büyük babamın hayatı uzun ve mutluydu.

büyük
huge

The huge building seemed to touch the sky. - Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.

She lives in a huge house. - O, büyük bir evde yaşıyor.

büyük
wide

There is a wide gap in the opinions between the two students. - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.

büyük
capital

Write your name in capitals. - Adını büyük harflerle yaz.

Write your name in capital letters. - Adınızı büyük harflerle yazın.

büyük
{s} exalted
büyük
{s} mighty
sonsuz büyüklük
infinity
büyük
high

What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers. - Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.

We have given your order highest priority. - Siparişinize en büyük önceliği verdik.

büyük
{s} handsome

He was big and handsome. - O, büyük ve yakışıklıydı.

büyük
large scale

It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale. - Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.

He gave a party on a large scale. - O büyük ölçekte bir parti verdi.

büyük
{s} older

He's three years older than I am. - O benden üç yaş daha büyük.

He looks older than my brother. - O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.

büyük
expansive
büyük
voluminous
büyük
eldest

Fatima is the eldest student in our class. - Fatma sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.

The eldest son succeeded to all the property. - En büyük oğlan bütün mülkiyetin varisi oldu.

büyük
bigger

In Japan, there is no lake bigger than Lake Biwa. - Japonya'da, Biwa gölünden daha büyük bir göl yoktur.

Bigger is not always better. - Daha büyük her zaman daha iyi değildir.

büyük
ambitious

My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee. - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.

büyük
ranch

Layla was the owner of the largest ranch in the area. - Leyla bölgedeki en büyük çiftliğin sahibiydi.

Layla never realized there was a ranch that size. - Leyla o büyüklükte bir ahır olduğunu fark etmemişti.

büyük
oldest

She is not my mother but my oldest sister. - O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.

Tom definitely had problems with his oldest son. - Tom'un en büyük oğluyla kesinlikle sorunları var.

büyük
hamper
büyük
{i} senior
büyük
outsize
büyük
colossal
büyük
singular
büyük
stupendous
büyük
towering
büyük
signal

Tom's grandfather was a signal officer in the army. - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.

büyük
gross

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

büyük
profound
büyük
(Tıp) hypertrophic
büyük
burning
büyük
(Bilgisayar) more

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

My grandmother can ride a motorcycle, and what's more, a bicycle. - Büyükannem bir motosiklet sürebilir, ve dahası bir bisikleti de.

büyük
sumptuous
büyük
widely
büyük
legend
büyük
sizable

Tom won a sizable amount of money. - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.

büyük
edifice
büyük
substantial

The stability of Chinese economy is substantially overestimated. - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.

büyük
tremendous

The earthquake created a tremendous sea wave. - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.

Tom is taking a tremendous chance. - Tom çok büyük bir risk alıyor.

büyük
ample
büyük
considerable

Tom's experience attracted considerable attention. - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.

The earthquake caused considerable damage. - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.

büyük
bulky

This box is too bulky to carry. - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.

These presents are really bulky. - Bu hediyeler gerçekten büyük.

büyük
redoubtable
büyük
{s} precious
büyük
massive

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu.

It's a massive undertaking. - Bu çok büyük bir girişim.

büyük
dire

The castle was in dire need of major repairs. - Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.

büyük
prize

To our surprise, he won the grand prize. - Bizim için sürpriz oldu, o büyük ödülü kazandı.

The grand prize is a kiss from the princess. - Büyük ödül prensesten bir öpücüktü.

büyük
no end of
büyük
untold
büyük
grown-up
büyük
sizeable

He won a sizeable amount of money. - O büyük miktarda para kazandı.

büyük
{s} rousing

The concert was a rousing success. - Konser büyük bir başarıydı.

Büyük
large-scale

Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start. - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.

Büyük
the older
büyük
the biggest
büyük
a great
büyük
great of
büyük
the greatest

He is one of the greatest artists in Japan. - Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.

The Lake Van is the greatest lake of Turkey. - Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.

büyük
greater

A fool always finds a greater fool to admire him. - Bir aptal her zaman kendisine hayran olacak daha büyük bir aptal bulur.

Our friendship is greater than our quarrels. - Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.

büyük
the great

I think Beethoven is the greatest composer who ever lived. - Sanırım Beethoven, şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci.

The Lake Van is the greatest lake of Turkey. - Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.

büyük
the largest
büyük
a big
sonlu büyüklük
finite size
Büyük
(Tıp) magnus
aktif büyüklük
(Ticaret) size of assets
beklenen büyüklük
(Politika, Siyaset) expected scale
büyük
important; grand, chief, major
büyük
healthy

His grandmother looks healthy. - Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.

His grandfather is still very healthy for his age. - Büyükbabası yaşına göre hâlâ oldukça sağlıklı.

büyük
great, grand, exalted
büyük
extended
büyük
macro
büyük
megalo
büyük
capacious
büyük
old; older, senior
büyük
Cyclopean
büyük
maxi

The largest muscle in the human body is the gluteus maximus. - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.

büyük
magniloquent
büyük
one's senior, older person; person whose rank or qualities command respect
büyük
elder

My elder daughter Magdalena is like an angel. - Büyük kızım Magdalena bir melek gibidir.

My elder son is Lech Zaręba. - En büyük oğlum Lech Zaręba'dır.

büyük
big, large, great, grand, massive, colossal, tremendous; extensive; important, serious, chief; great, exalted; old, older, elder; oldest, eldest
büyük
big, large
büyük
no end
büyük
mega
büyük
keen
büyük
out

My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out. - Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.

Watch out! There's a big hole there. - Dikkat et! Orada büyük bir çukur var.

büyük
enormous

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

He lives in an enormous house. - O, çok büyük bir evde yaşar.

büyük
almighty
büyük
{s} stout
büyük
{s} smart

Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore. - Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.

büyük
crying
büyük
hard

Many great men went through hardship during their youth. - Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.

He put up with the greatest hardship that no one could imagine. - O, kimsenin hayal edemeyeceği en büyük sıkıntıya katlandı.

büyük
walloping
büyük
bough

His grandfather bought him the expensive toy. - Büyükbabası ona pahalı bir oyuncak aldı.

This desk, which I bought yesterday, is very big. - Dün aldığım bu masa çok büyük.

büyük
majuscule
büyük
{s} sublime
büyük
extensive

The flood did the village extensive damage. - Sel köye büyük hasar verdi.

The earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.

büyük
star

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.

Stars are big, because they're hot; when their fuel is exhausted, they collapse. - Yıldızlar büyüktür, çünkü onlar sıcaktır; onların yakıtı bittiğinde, onlar çökerler.

büyük
{s} swingeing
büyük
bongo
büyük
goodly
en iyi büyüklük
(Denizbilim) optimum size
gerçek büyüklük
full scale
kompleks büyüklük
complex quantity
kritik büyüklük
(Fizik,Teknik) critical size
nisbi büyüklük
(Pisikoloji, Ruhbilim) relative size
nominal büyüklük
nominal size
optimum büyüklük
(Denizbilim) optimum size
ortalama büyüklük
average size
periyodik büyüklük
periodic quantity
skaler büyüklük
scalar quantity
yaşça büyüklük
seniority
Турецкий язык - Турецкий язык
Büyüklere yaraşır bağışlayıcı davranış
Büyük olma durumu, ululuk: "Bu büyüklük değil, ancak mertçe bir davranıştır."- N. Araz
Büyük olma durumu, ululuk
(Osmanlı Dönemi) TEBARÜK
(Osmanlı Dönemi) İZEM
ihtişam
(Osmanlı Dönemi) azamet
büyüklük hastalığı
Kendini olduğundan daha büyük ve önemli görme, gösterme hastalığı, megalomani
Büyük
(Osmanlı Dönemi) REBUZ
Büyük
muhteşem
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin yanında sesim çıkmazdı."- S. F. Abasıyanık. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti."- T. Buğra
büyük
Somut nesneler için boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz."- Y. Z. Ortaç
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş
büyük
Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı
büyük
Çok, ortalamayı aşan
büyük
Üstün niteliği olan
büyük
Önemli
büyük
Niceliği çok olan
büyük
Soyut kavramlar için çok, ortalamayı aşan: "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti."- P. Safa
büyük
Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır."- R. N. Güntekin. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri."- N. Ataç
büyük
(Osmanlı Dönemi) azîme
büyük
(Osmanlı Dönemi) azıme
negatif büyüklük
Aynı türden pozitif bir büyüklükle ters yönde olan büyüklük
sonlu büyüklük
Ölçüsü sonlu bir sayıyla ifade edilen büyüklük
büyüklük
Избранное