büyükçe

listen to the pronunciation of büyükçe
Турецкий язык - Английский Язык
sizable
rather important
biggish

It's a biggish chair, but it'll just barely fit through the doorway. - Büyükçe bir sandalye, ama kapı aralığından anca geçer.

sizeable
largish
rather large, a little big
maximal
büyük
large

My brother is as large as I. - Erkek kardeşim, ben kadar büyük.

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

büyük
grand

It's been a long time since I visited my grandmother. - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

büyük
major

What are the four major golf tournaments comparable to the ones in tennis? - Tenislerdekilerle karşılaştırılabilen dört büyük golf turnuvası hangileridir.

My house needs major repairs. - Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.

büyük
great

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

England and Scotland were unified on May 1, 1707, to form the Kingdom of Great Britain. - İngiltere ve İskoçya, 1 Mayıs 1707'de birleşti ve Büyük Britanya Krallığı'nı oluşturdu.

büyük
big

He broke his promise, which was a big mistake. - Büyük bir hataydı ki, o caydı.

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

büyük
long

Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth. - Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.

My grandfather's life was long and happy. - Büyük babamın hayatı uzun ve mutluydu.

büyük
huge

The boy has a huge bump on his head. No wonder he cried so much! - Çocuğun başında büyük bir yumru var. O kadar çok ağlamasına şaşmamalı.

He lives in a huge house. - O, büyük bir evde yaşıyor.

büyük
wide

There is a wide gap in the opinions between the two students. - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.

büyük
capital

Write your name in capital letters. - Adınızı büyük harflerle yazın.

Write your name in capitals. - Adını büyük harflerle yaz.

büyük
{s} exalted
büyük
{s} mighty
büyük
high

What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers. - Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.

How to overcome the high value of the yen is a big problem. - Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.

büyük
{s} handsome

He was big and handsome. - O, büyük ve yakışıklıydı.

büyük
large scale

It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale. - Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.

He gave a party on a large scale. - O büyük ölçekte bir parti verdi.

büyük
{s} older

He's three years older than I am. - O benden üç yaş daha büyük.

He looks older than my brother. - O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.

büyük
expansive
büyük
voluminous
büyük
eldest

Caution is the eldest daughter of wisdom. - Dikkat, bilgeliğin büyük kızıdır.

The eldest son succeeded to all the property. - En büyük oğlan bütün mülkiyetin varisi oldu.

büyük
bigger

Beijing is bigger than Rome. - Pekin, Roma'dan daha büyüktür.

Tom is bigger than me. - Tom benden daha büyük.

büyük
ambitious

My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee. - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.

büyük
ranch

Layla never realized there was a ranch that size. - Leyla o büyüklükte bir ahır olduğunu fark etmemişti.

Tom is the owner of the largest ranch in the area. - Tom, bölgedeki en büyük çiftliğin sahibidir.

büyük
oldest

How old is your oldest son? - En büyük erkek evladın kaç yaşında?

My grandmother is the oldest in this town. - Büyükannem bu kasabada en yaşlıdır.

büyük
hamper
büyük
{i} senior
büyük
outsize
büyük
colossal
büyük
singular
büyük
stupendous
büyük
towering
büyük
signal

Tom's grandfather was a signal officer in the army. - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.

büyük
gross

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

büyük
profound
büyük
(Tıp) hypertrophic
büyük
burning
büyük
(Bilgisayar) more

My grandmother gave me more than I wanted. - Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.

My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future. - Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.

büyük
sumptuous
büyük
widely
büyük
legend
büyük
sizable

Tom won a sizable amount of money. - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.

büyük
edifice
büyük
substantial

The stability of Chinese economy is substantially overestimated. - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.

büyük
tremendous

Tom is taking a tremendous chance. - Tom çok büyük bir risk alıyor.

The earthquake created a tremendous sea wave. - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.

büyük
ample
büyük
considerable

Tom's experience attracted considerable attention. - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.

The earthquake caused considerable damage. - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.

büyük
bulky

These presents are really bulky. - Bu hediyeler gerçekten büyük.

This box is too bulky to carry. - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.

büyük
redoubtable
büyük
{s} precious
büyük
massive

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu.

A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today. - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.

büyük
dire

The castle was in dire need of major repairs. - Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.

büyük
prize

The grand prize is a kiss from the princess. - Büyük ödül prensesten bir öpücüktü.

Kaoru, yours is the best reaction so far - you win the grand prize. - Kaoru, şimdiye kadar en iyi tepki sizinki - büyük ödülü kazanırsınız.

büyük
no end of
büyük
untold
büyük
grown-up
büyük
sizeable

He won a sizeable amount of money. - O büyük miktarda para kazandı.

büyük
{s} rousing

The concert was a rousing success. - Konser büyük bir başarıydı.

Büyük
large-scale

Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start. - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.

Büyük
the older
büyük
the biggest
büyük
a great
büyük
great of
büyük
the greatest

Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband. - Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.

The Lake Van is the greatest lake of Turkey. - Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.

büyük
greater

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

Maternal love is greater than anything else. - Anne sevgisi her şeyden daha büyüktür.

büyük
the great

I think Beethoven is the greatest composer who ever lived. - Sanırım Beethoven, şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci.

Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband. - Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.

büyük
the largest
büyük
a big
Büyük
(Tıp) magnus
büyük
important; grand, chief, major
büyük
healthy

Tom's grandmother looks healthy. - Tom'un büyükannesi sağlıklı görünüyor.

His grandmother looks healthy. - Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.

büyük
great, grand, exalted
büyük
extended
büyük
macro
büyük
megalo
büyük
capacious
büyük
old; older, senior
büyük
Cyclopean
büyük
maxi

The largest muscle in the human body is the gluteus maximus. - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.

büyük
magniloquent
büyük
one's senior, older person; person whose rank or qualities command respect
büyük
elder

How old is your elder son? - Büyük oğlun kaç yaşında?

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

büyük
big, large, great, grand, massive, colossal, tremendous; extensive; important, serious, chief; great, exalted; old, older, elder; oldest, eldest
büyük
big, large
büyük
no end
büyük
mega
büyük
keen
büyük
out

Watch out! There's a big hole there. - Dikkat et! Orada büyük bir çukur var.

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

büyük
enormous

He lives in an enormous house. - O, çok büyük bir evde yaşar.

The damage from the typhoon was enormous. - Tayfundan gelen hasar büyüktü.

büyük
almighty
büyük
{s} stout
büyük
{s} smart

Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore. - Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.

büyük
crying
büyük
hard

My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf. - Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.

Many great men went through hardship during their youth. - Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.

büyük
walloping
büyük
bough

Tom bought an engagement ring for Mary with money he inherited from his grandfather. - Tom büyükbabasından miras kalan parayla Mary için bir nişan yüzüğü aldı.

This desk, which I bought yesterday, is very big. - Dün aldığım bu masa çok büyük.

büyük
majuscule
büyük
{s} sublime
büyük
extensive

The earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.

The flood did the village extensive damage. - Sel köye büyük hasar verdi.

büyük
star

For a start, I visited Jerusalem - a sacred place for three major religions. - Başlangıç için Kudüsü ziyaret ettim-üç büyük din için kutsal bir yer.

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.

büyük
{s} swingeing
büyük
bongo
büyük
goodly
kartvizitten büyükçe fotoğraf
cabinet
kartvizitten büyükçe fotoğraf boyutu
cabinet size
Турецкий язык - Турецкий язык
Oldukça önemli: "Büyükçe bir beyin humması geçirmiştim."- R. N. Güntekin
Biraz büyük: "Aynı kamarayı paylaşacaksınız, büyükçedir, ikinize de yeter."- Z. Selimoğlu
Oldukça önemli
Biraz büyük
Büyük
(Osmanlı Dönemi) REBUZ
Büyük
muhteşem
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin yanında sesim çıkmazdı."- S. F. Abasıyanık. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti."- T. Buğra
büyük
Somut nesneler için boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz."- Y. Z. Ortaç
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş
büyük
Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı
büyük
Çok, ortalamayı aşan
büyük
Üstün niteliği olan
büyük
Önemli
büyük
Niceliği çok olan
büyük
Soyut kavramlar için çok, ortalamayı aşan: "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti."- P. Safa
büyük
Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır."- R. N. Güntekin. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri."- N. Ataç
büyük
(Osmanlı Dönemi) azîme
büyük
(Osmanlı Dönemi) azıme
büyükçe
Избранное