All the seats are booked.
- Bütün koltuklar ayrılmış.
I'm sorry, today is fully booked.
- Üzgünüm, bugün tamamen ayrılmış.
The privilege is reserved exclusively for women.
- Ayrıcalık özel olarak kadın için ayrılmıştır.
This table is reserved.
- Bu tablo ayrılmıştır.
No nation can exist completely isolated from others.
- Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
Sami attended a segregated school.
- Sami ayrılmış bir okula gitti.
This book is divided into four parts.
- Bu kitap dört bölüme ayrılmıştır.
The city is divided into ten administrative districts.
- Kent, on idari bölgeye ayrılmıştır.
Sami and Layla had already separated.
- Sami ve Leyla çoktan ayrılmıştı.
They were separated into two groups.
- Onlar iki gruba ayrılmıştı.
Allocate a room for research purposes.
- Araştırma amaçları için bir oda ayırın.
We must be able to differentiate between objects and situations.
- Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
What separates Guangdong from Guangxi?
- Guangdong'u Guangxi'den ne ayırıyor?
It is no use trying to separate the sheep from the goats while in a state of madness.
- Çok sinirliyken iyiyle kötüyü ayırmaya çalışmanın bir faydası yoktur.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
I will love you for better for worse till death us do part.
- Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.
These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship.
- Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.
I didn't detach them.
- Ben onları ayırmadım.
I reserved my hotel room three weeks in advance.
- Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.
We have reserved a lot of food for emergencies.
- Acil durumlar için bir sürü yiyecek ayırdık.
Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
- Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
I removed her number after severing our friendship.
- Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
I reserved my hotel room three weeks in advance.
- Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.
I'd like to reserve a table for two.
- İki kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
- Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
Tom has time to spare.
- Tom'un ayıracak zamanı vardı.
Since there wasn't much time to spare, she took a taxi.
- Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.
English is one language separating two nations.
- İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
- Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
The policeman separated the two men who were fighting.
- Polis kavga eden iki adamı ayırdı.
The mother separated the fighting children.
- Anne dövüşen çocukları ayırdı.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
- Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.
They earmarked enough money for research work.
- Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other.
- Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.
The original and the copy are easily distinguished.
- Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.