I can't tell Tom and his younger brother apart.
- Tom ve genç erkek kardeşinin ayrı olduğunu söyleyemem.
He lives apart from his family.
- O, ailesinden ayrı yaşıyor.
We'd like separate checks.
- Biz ayrı hesaplar istiyoruz.
They each paid separately.
- Onların her biri ayrı ayrı ödedi.
I can make a distinction between good and bad.
- İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
That's a distinct possibility.
- Bu ayrı bir olasılık.
Don't put aside such an important detail.
- Bu kadar önemli bir ayrıntıyı kenara koyma.
Don't put aside such an important detail.
- Böyle önemli bir ayrıntıyı kenara koymayın.
The class was divided into four groups.
- Sınıf dört gruba ayrıldı.
This book is divided into four parts.
- Bu kitap dört bölüme ayrılmıştır.
The magicians were segregated from the prison population and shot promptly at dawn.
- Sihirbazlar hapishane nüfusundan ayrıldı ve şafak vaktinde vuruldu.
Sami attended a segregated school.
- Sami ayrılmış bir okula gitti.
She won't leave the room, because she doesn't want to catch another cold.
- O, başka bir soğuk algınlığına yakalanmak istemediğinden dolayı odadan ayrılmayacak.
For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time.
- Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.
No nation can exist completely isolated from others.
- Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
The service charge is extra.
- Ayrı bir servis ücreti tahsil edilecektir.
It's a way to make a little extra on the side.
- Ayrıca bu biraz ekstra yapmak için bir yoldur.
You have to remain detached.
- Ayrı kalmak zorundasın.
The cabin was torn asunder by the storm.
- Kabin fırtına tarafından parçalara ayrıldı.
Sami was torn to shreds by a cougar.
- Sami bir puma tarafından parçalara ayrıldı.
The cabin was torn asunder by the storm.
- Kabin fırtına tarafından parçalara ayrıldı.
Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
- Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
Tom and Mary left through different doors.
- Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı.
She finally decided to separate from her husband.
- O sonunda kocasından ayrılmaya karar verdi.
He wants to separate from his wife.
- Karısından ayrılmak istiyor.
He advocated abolishing class distinctions.
- O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
Sami attended a segregated school.
- Sami ayrılmış bir okula gitti.
The buses in Montgomery were segregated.
- Montgomery'de otobüslerin içinde ırk ayrımcılığı vardı.
Besides, we will lose too much time to talk about the various topics.
- Ayrıca çeşitli konular hakkında konuşmakla çok fazla zaman kaybedeceğiz.
Diplomats are allowed various privileges.
- Diplomatlara çeşitli ayrıcalıklar tanınır.
Don't leave out a single detail.
- Bir tek ayrıntıyı unutmayın.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
We moved here separately three years ago.
- Üç yıl önce buraya ayrı ayrı taşındık.
Tom and Mary arrived separately.
- Tom ve Mary ayrı ayrı geldi.
Sami spent more and more time apart from his wife.
- Sami karısından ayrı olarak, gittikçe daha fazla zaman geçirdi.
I think we should spend some time apart from each other.
- Birbirimizden ayrı olarak biraz zaman geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Seat cushions are sold separately.
- Koltuk minderi ayrı olarak satılır.
Batteries are sold separately.
- Piller ayrı olarak satılır.