Your personal computer is identical with mine.
- Kişisel bilgisayarın benimki ile aynı.
Your chair is identical to mine.
- Senin sandalyen benimki ile tamamen aynı.
Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
- Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
- Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
The man drove his car at a uniform speed.
- Adam arabasını aynı hızda sürdü.
All of the students have to wear the same uniform.
- Öğrencilerin hepsi aynı üniformayı giymek zorundadırlar.
We treat all visitors alike.
- Biz bütün ziyaretçilere aynı davranırız.
These pencils might look alike but they're not the same.
- Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
- Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
Your brother looks just like you.
- Erkek kardeşin aynı sana benziyor.
She's a witch, just like her mother.
- O bir cadı, aynı annesi gibi.
I'm sorry, I'll pay you back in kind.
- Özür dilerim. Aynı şekilde sana geri ödeyeceğim.
Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability.
- Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.
The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire.
- İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.
Tom clicked on the thumbnail so he could see a larger version of the same image.
- Tom aynı görüntünün daha büyük versiyonunu görebilsin diye minyatür çizim üzerine tıkladı.
Marcus had scratched a door; the very one I had just entered moments ago, with a pen that had run out of ink - Marcus birkaç dakika önce girmiş olduğum aynı kapıyı mürekkebi tükenmiş bir kalemle çizdi.
Going to Europe is very exciting, but also scary.
- Avrupa'ya gitmek çok heyecan verici ama aynı zamanda korkutucu.
You have made the very same mistake again.
- Aynı hatayı tekrar yaptın.
We are all one on that point.
- Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
This is the same type of camera as the one I lost.
- Bu kaybettiğim kamera ile aynı tip kamera.
Sami and his identical twin, Farid, dressed identically.
- Sami ve tek yumurta ikizi Ferit, aynı şekilde giyiniyordu.
I like not only classical music but also jazz.
- Sadece klasik müziği değil aynı zamanda jazzı da severim.
Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
- Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
You have made the very same mistake again.
- Aynı hatayı tekrar yaptın.
I was just saying the very same thing to John.
- Ben sadece aynısını John'a söylüyordum.
These pencils might look alike but they're not the same.
- Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
They made equally tough demands.
- Onlar aynı derecede zor taleplerde bulundular.
College students should study hard, but equally they should also make time for an active social life.
- Üniversite öğrencilerinin sıkı çalışmaları gerekir, ama aynı derecede onların aktif bir sosyal yaşam için de zaman ayırmaları gerekir.
Tom looks almost identical to him.
- Tom neredeyse onunla aynı görünüyor.
Although the conditions are slightly different, the result of our experiment was identical with Robinson's.
- Şartlar hafifçe farklı olmasına rağmen, bizim deneyin sonucu Robinson'unki ile aynı.
Tom and Mary even always wear the same color clothes.
- Tom ve Mary her zaman aynı renk giysileri bile giyiyorlar.
Tom and Mary even talk about the same things.
- Tom ve Mary aynı şeyler hakkında bile konuşuyorlar.
Many people make similar mistakes.
- Çoğu insan aynı hataları yapar.
We too have a similar approach.
- Aynı yaklaşımı biz de sürdürüyoruz.