He is called a walking dictionary.
- Ona ayaklı sözlük derler.
He is a man of great knowledge, that is to say, a walking dictionary.
- Engin bilgi sahibi bir adam o; diğer bir ifadeyle ayaklı sözlük gibi.
Football originally meant a game played with a ball on foot - unlike a game played on horseback, such as polo.
- Polo gibi at sırtında oynanılan bir oyunun aksine futbol aslında ayakla oynanılan bir top oyunu demekti.
He followed in his father's footsteps.
- O, babasının ayak izlerini takip etti.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'un fethi için ayaklı kuleler yaptırmıştı.
When I got out of prison, Tom helped me get back on my feet.
- Hapishaneden çıktığımda, Tom tekrar ayaklarımın üstünde durmama yardımcı oldu.
The conclusion reached by a study is People who think their feet are smelly, have smelly feet; people who think they aren't, don't.
- Bir çalışma ile ulaşılan sonuç ayaklarının pis koktuğunu düşünen insanların kötü kokan ayakları vardır; ayaklarının kötü kokmadığını düşünen insanların yoktur.
They stepped on board the airplane.
- Onlar uçağa ayak bastılar.
Tom did step on a lot of toes.
- Tom birçok ayak parmağına bastı.
Tom sat on the pier with his feet in the water.
- Tom ayakları suda iskelede oturdu.
Tom sat on the pier, dangling his feet in the water.
- Tom ayaklarını suya sarkıtarak iskelede oturdu.
I heard that they discovered the footprints of an abominable snowman in the Himalayan mountains.
- İğrenç bir kardan adamın ayak izlerini Himalaya dağlarında keşfettiklerini duydum.
I heard that footprints of an abominable snowman were found in the Himalayan mountains.
- İğrenç bir kardan adamın ayak izlerinin Himalaya dağlarında bulunduğunu duydum.
She left me standing there for two hours.
- O iki saat boyunca beni orada ayakta bıraktı.
I could scarcely stand on my feet.
- Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.
The shoe fell off the horse's hoof.
- Ayakkabı atın toynağına düştü.
My hands and legs are swollen.
- Benim ellerim ve ayaklarım şişti.
Throw away the chairs whose legs are broken.
- Ayakları kırık sandalyeleri at.
Tom is always barefoot.
- Tom daima çıplak ayaklıdır.
The children were barefoot.
- Çocuklar çıplak ayaklıydılar.