Tom and Mary booked a room with two beds, but when they arrived at the hotel, there was only one bed.
- Tom ve Mary iki yataklı bir oda ayırttı fakat otele vardıklarında sadece bir yatak vardı.
He booked a room for me at the inn.
- Handa benim için bir oda ayırttı.
You must educate your tongue to distinguish good coffee from bad.
- İyi kahveyi kötü kahveden ayırt etmek için dilini eğitmelisin.
Sometimes reality and fantasy are hard to distinguish.
- Bazen gerçek ve hayali ayırt etmek zordur.
It's barely recognizable.
- Bu zar zor ayırt edilebilir.
It's difficult to tell an original from a fake.
- Bir orijinali sahteden ayırt etmek zordur.
It's impossible to tell the Jackson twins apart.
- Jackson'ın ikizlerini ayırt etmek imkansız.
Allocate a room for research purposes.
- Araştırma amaçları için bir oda ayırın.
We must be able to differentiate between objects and situations.
- Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
You can't separate language from culture.
- Dili kültürden ayıramazsınız.
It is no use trying to separate the sheep from the goats while in a state of madness.
- Çok sinirliyken iyiyle kötüyü ayırmaya çalışmanın bir faydası yoktur.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
The seats were reserved for the party.
- Parti için sandalyeler ayırtıldı.
After ten years as business partners, they decided to part ways.
- İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.
I didn't detach them.
- Ben onları ayırmadım.
We ought to have phoned ahead and reserved a table.
- Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.
We have reserved a lot of food for emergencies.
- Acil durumlar için bir sürü yiyecek ayırdık.
Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
- Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
I removed her number after severing our friendship.
- Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
Disconnect the power cable from the modem, wait for approximately one minute, then reconnect the cable.
- Enerji kablosunu modemden ayır, yaklaşık bir dakika bekle, sonra kabloyu tekrar bağla.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
I'd like to reserve a table for four at six.
- Saat altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
I'd like to reserve a seat on this train.
- Bu trende yer ayırtmak istiyorum.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
- Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
Do you have much time to spare?
- Ayıracak çok zamanın var mı?
Is there any room to spare in your car?
- Arabanızda ayıracak yer var mı?
English is one language separating two nations.
- İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
- Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
Tom separated the items into three piles.
- Tom eşyaları üç kümeye ayırdı.
The policeman separated the two men who were fighting.
- Polis kavga eden iki adamı ayırdı.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
- Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.
They earmarked enough money for research work.
- Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other.
- Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.
The original and the copy are easily distinguished.
- Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.