Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Tom buna bir son vermek istiyor.
- Tom wants to end this.
Terörü ekonomi ile sona erdirmek en akıllıca politikaydı.
- Bringing terrorism to an end via the economy was a most wise policy.
Onlar sadece İngiliz egemenliğini sona erdirmek için savaştılar.
- They had just fought a war to end British rule.
O, Avustralya'da yaşamaya isteklidir.
- She is eager to live in Australia.
Tazmanya, Avustralya'ya aittir.
- Tasmania belongs to Australia.
Dersin bitimine 10 dakika kaldı.
- 10 minutes remained until the end of the lesson.
O, filmin bitiminde çok farklı.
- She's very different at the end of the movie.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
- Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Someone has taken my shoes by mistake.
- Jemand hat aus Versehen meine Schuhe genommen.
I took your umbrella by mistake.
- Ich habe aus Versehen deinen Schirm genommen.