If you go around flinging mud, some of it will stick to you.
- Eğer çamur atmaya gidersen onun birazı sana yapışır.
If only you'd thought of that before shooting your big mouth off.
- Keşke desteksiz atmadan önce onun hakkında düşünseydin.
Do not pelt your dog with stones, so the neighbors will not imitate you.
- Köpeğinize taşlar atmayın, bu yüzden komşular sizi taklit etmeyeceklerdir.
Some people started throwing rocks.
- Bazı insanlar taş atmaya başladılar.
Instead of throwing away your old furniture, why don't you give it to charity?
- Eski mobilyanı atma yerine neden onu hayır kurumuna vermiyorsun?
Tom asked Mary to throw the rotten apple into the garbage.
- Tom Mary'nin çürük elmayı çöpe atmasını rica etti.
Tom knows better than to throw rocks at the other children.
- Tom'un diğer çocuklara taş atmayacak kadar aklı var.
Indeed, dwarf tossing is an Olympic sport!
- Gerçekten, cüce atmak olimpik bir spordur!
I had to toss up between two of them.
- Ben onların ikisi arasında yazı tura atmak zorunda kaldım.
Tom tried to sell his old VCR instead of throwing it away, but no one would buy it, so he ended up throwing it away.
- Tom eski video kaset çalarını atmak yerine satmaya çalıştı fakat hiç kimse onu almadı bu yüzden sonunda onu attı.
I wish you'd quit throwing things at me.
- Keşke eşyaları bana atmaktan vazgeçsen.
I had to toss up between two of them.
- Ben onların ikisi arasında yazı tura atmak zorunda kaldım.
Indeed, dwarf tossing is an Olympic sport!
- Gerçekten, cüce atmak olimpik bir spordur!
Maybe I did something to put him off.
- Belki onu başımdan atmak için bir şey yaptım.
I never meant to put you in any danger.
- Seni asla bir tehlikeye atmak istemedim.
It is forbidden to throw things out of the window.
- Pencereden dışarı bir şeyler atmak yasaktır.
I don't want to throw that away.
- Onu atmak istemiyorum.
At that precise position, at Jim’s house.
I'm offering it - just to select customers - at cost.
Men at work.
At six o’clock, at closing time.