Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
- I like him, but at the same time I don't really trust him.
Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
- Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
O, bir seferde altı kutu taşıdı.
- He carried six boxes at a time.
Belki bir seferde bir şey yapmaya çalışmalısın.
- Perhaps you should try doing one thing at a time.
Tom ve Mary her ikisi de aynı anda konuşmaya başladı.
- Tom and Mary both started talking at the same time.
Aynı anda ikisini de yapabilir.
- He can do both at the same time.
Birisi bir seferde birden fazla şey yapamaz.
- One can't do more than one thing at a time.
Hiç kimse bir defada birden daha fazla şey yapamaz.
- No one can do more than one thing at a time.
Aynı anda birden çok dil öğrenmeyi tercih ediyorum.
- I prefer learning multiple languages at the same time.
Gençlerin sık yaptığı bir hata da; zorluklarını hafife alıp, kendi yeteneklerini de gözlerinde büyütürek aynı anda birçok dili birden öğrenmeye başlamaları.
- A mistake young people often make is to start learning too many languages at the same time, as they underestimate the difficulties and overestimate their own ability to learn them.
climb stairs two at a time.
He manages to abstain from smoking for weeks at a time, but then gives in and starts again.
... And so at the same time I came up with the lollipop ...
... And it's impossible to monitor all of them at the same time. ...