She looks young, but she's actually older than you are.
- O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
Believe it or not, I can actually draw.
- İster inanın ister inanmayın, ben aslında resim çizebilirim.
It is essentially a question of time.
- Aslında bir zaman sorunu.
We often hear it said that ours is essentially a tragic age.
- Biz genellikle, bizimkinin aslında trajik bir çağ olduğunun söylenildiğini duyuyoruz.
We do not become good drivers by concentrating on driving as such.
- Aslında sürmeye yoğunlaşarak iyi sürücüler olmayız.
Money, as such, has no meaning.
- Paranın, aslında, hiçbir anlamı yok.
In fact, Marie Curie is Polish, not French.
- Aslında Marie Curie Fransız değil, Polonyalıdır.
In fact, the inhabitants have been exposed to radioactive rays.
- Aslında, yerleşik halk radyoaktif ışınlara maruz kalmaktadır.
Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
- Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.
Esperanto indeed is not difficult.
- Esperanto aslında zor değil.
I now live in Helsinki, but I'm originally from Kuopio.
- Şu an Helsinki'de yaşıyorum ama aslında Kuopioluyum.
Halloween was originally a Celtic festival.
- Cadılar Bayramı aslında bir Kelt festivaliydi.
Virtually the entire population is infected with one of eight herpes viruses.
- Aslında tüm nüfusun sekizde birine herpes virüsleri bulaşmıştır.
A healthy curiosity is truly a fine thing.
- Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
Honestly, this is not a really well-paying job.
- Dürüst olmak gerekirse bu aslında iyi ücretli bir iş değil.
I think the world is much older than the Bible tells us, but honestly, when I look around — it looks much younger!
- Dünyanın İncilin söylediğinden çok daha yaşlı olduğunu düşünüyorum fakat aslında etrafa baktığımda o çok daha genç görünüyor!
In effect, flowers are the creators of honey.
- Aslında, balın yaratıcıları çiçeklerdir.
I'm not really a talkative person. It's just that I have a lot of things to tell you.
- Ben aslında geveze birisi değilimdir. Sadece sana anlatacak çok şeyim var.
That was actually really fun.
- O aslında gerçekten eğlenceliydi.
He is a kind man at heart.
- O, aslında nazik bir insandır.
He is not a liar at heart.
- O, aslında bir yalancı değil.
I basically prefer being by myself.
- Aslında kendi başıma olmayı tercih ederim.
Tom does basically the same thing as Mary does.
- Tom aslında Mary'nin yaptığı aynı şeyi yapar.
Competitiveness is neither good nor bad in itself.
- Rekabet aslında ne iyi ne de kötü.
Competition is neither good nor evil in itself.
- Yarışma aslında ne iyi ne de kötü.
In reality, all they are interested in is power.
- Aslında, onların bütün ilgilendiği güçtür.
I remember it as if it were yesterday, but in reality it was fifteen years ago.
- Ben onu sanki dünmüş gibi hatırlıyorum ama aslında on beş yıl önceydi.