Biraz geçmişi araştırma yapıyorum, ve size birkaç soru sormak istiyorum.
- I'm doing some history research and would like to ask you a few questions.
Hasta arkadaşımın hatırını sormak için Osaka'ya gittim.
- I've been to Osaka to ask after my sick friend.
Öğrenci bir soru sormak için elini kaldırdı.
- The pupil held up his hand to ask a question.
Tom Mary'ye bir soru sormak istedi.
- Tom wanted to ask Mary a question.
Onlar barış istemek için geldi.
- They came to ask for peace.
Sadece onun yardımını istemek zorundasın.
- You have only to ask for his help.
Tom Mary'ye onunla dışarı çıkmasını rica etmek istedi, ama cesareti yoktu.
- Tom wanted to ask Mary to go out with him, but he didn't have the courage to.
Tom Mary'den büyük bir iyilik rica etmek istedi.
- Tom wanted to ask Mary for a big favor.
Tom baloya Mary'yi davet etmek istedi.
- Tom wanted to ask Mary to the prom.
Tom bana Mary'yi dansa davet etmek istediğini söyledi.
- Tom told me that he intended to ask Mary to the dance.
Altı yaşındaki birine sorun, altmış yaşındaki birine değil.
- Ask a six-year-old, not a sixty-year-old.
Tavsiye sormaktan çekinme.
- Don't hesitate to ask for advice.
Tom sadece şansını denedi ve Mary'ye çıkma teklif etmek için aradı.
- Tom just took a chance and called Mary to ask her out.
Tom sonunda Mary'ye çıkma teklif etmek için cesaretini topladı.
- Tom finally mustered up the courage to ask Mary out.
Tom Mary'ye bazen yapmak zorunda olduğumuz bütün şeyin af dilemek olduğunu söyledi.
- Tom told Mary that sometimes all you have to do is ask for forgiveness.
Bazen af istemek izin istemekten daha kolaydır.
- Sometimes, it's easier to ask for forgiveness, than to ask for permission.
Can yetenek ifade etmek için ve May izin istemek için doğru kelimedir.
- Can is the right word to express ability and May to ask for permission.
Tom Mary'ye bazen yapmak zorunda olduğumuz bütün şeyin af dilemek olduğunu söyledi.
- Tom told Mary that sometimes all you have to do is ask for forgiveness.
Desteğinizi rica etmek isterim.
- I would like to ask for your support.
Tom yardım için rica etmek istemiyordu.
- Tom didn't want to ask for help.
Onlar barış istemek için geldi.
- They came to ask for peace.
Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir.
- You have only to ask for it and it will be given to you.
Tom yardım için rica etmek istemiyordu.
- Tom didn't want to ask for help.
Para için rica ettin mi?
- Did you ask for money?
Onun sağlığını sormak için hastaneye gittim.
- I went to the hospital to ask about his health.
İşçiler maaş artışlarını sormak için geldi.
- The workers came to ask about their pay raises.
Onun sağlığını sormak için hastaneye gittim.
- I went to the hospital to ask about his health.
Hâlâ Tom'un yapması istenen şeyleri yapmasını bekliyoruz.
- We're still waiting for Tom to do what he's been asked to do.
Tom ondan isteneni yapar.
- Tom does what is asked of him.
Ondan yardım istemenin faydası yok.
- It's no use asking him for help.
Benden para istemenin faydası yok.
- It is no use asking me for money.
Ona sormaya niyetim yok.
- I have no intention of asking him.
Öğrenciler sorular sormaya başladığında sınıfa henüz girmiştim.
- As soon as I entered the class, the students started asking questions.
O, ona nerede yaşadığını sordu.
- He asked her where she lived.
Polise yol tarifi sordum.
- I asked a policeman for directions.
O her zaman aptal sorular soruyor.
- He's always asking silly questions.
Yanlış kişiye soruyorsun.
- You're asking the wrong person.
Tom nihayet sormak istediği soruyu sordu.
- Tom finally asked the question he wanted to ask.
Sakıncası yoksa sana Tom hakkında bir soru sormak istiyorum.
- Would you mind if I asked you a question about Tom?
To ask for a gift is a privilege, a wonderful expression of commitment to and ownership of the organization. Getting a yes to an ask can be a rush, but asking for the gift can and should be just as rewarding.
Communication researchers call this the foot-in-the-door syndrome. Essentially it's based on the observation that people who respond positively to a small “ask” are more likely to respond to a bigger “ask” later on.
I don't know the answer to that, but maybe someone else does - I'll ask around.
If you keep on speeding, you are asking for trouble.
I asked for a glass of water.
Leaving your wallet visible on the car seat is just asking for it.
We were getting cold talking on the door step, so I asked him in.
How do I get a shy man to ask me out?.
I think I'll ask John and Betty round for supper on Friday.
I don't know the answer to that, but maybe someone else does - I'll ask round.
Sir, John said timidly to Mary's father, I came to ask for your daughter's hand..
Many soldiers suffered terrible wounds in the battle.
- Birçok asker savaşta kötü yaralardan acı çekti.
War compelled soldiers to go to the front.
- Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.
The troops had plenty of arms.
- Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
The President called out the troops.
- Başkan, askeri güçleri çağırdı.
Compulsory military service exists in Turkey.
- Türkiye'de zorunlu askerlik vardır.
Tom avoided military service.
- Tom askerlik hizmetinden kaçtı.
Senator Tom Jackson was opposed to conscription.
- Senatör Tom Jackson zorunlu askerliğe karşı çıktı.
Do you know the name of the most successful military man from this area?
- Bu civardaki en başarılı askerin adını biliyor musun?
A change of opinions is almost unknown in an elderly military man.
- Yaşlı bir askeri adamda bir görüş değişikliği neredeyse bilinmiyor.
The troops had plenty of arms.
- Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
He had heard that war had started, but it didn't sink in for a long time until his father was drafted into the army.
- Savaşın başladığını duymuştu fakat savaş babası askere alınıncaya kadar anlaşılmadı.
The arrival of the troops led to more violence.
- Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.
Lincoln said troops were needed.
- Lincoln, askerlerin gerekli olduğunu söyledi.
... experiences to answer your questions and letting them ask ...
... you have to ask yourself why didn't we know five days later when the ambassador to the ...