He finally landed a new job.
Unfamiliar terrain can be difficult to traverse.
- Alışık olunmayan araziyi geçmek zor olabiliyor.
Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance.
- Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.
He sold all his land.
- O bütün arazisini sattı.
He distributed his land among his sons.
- O, arazisini oğulları arasında dağıttı.
Nobody wanted to buy land in my country.
- Kimse ülkemden arazi satın almak istemedi.
Tom owns a small piece of land in the country.
- Tom memlekette küçük bir araziye sahiptir.
Sami owns hundreds of acres of land south of Cairo.
- Sami, Kahire'nin güneyinde yüzlerce dönüm araziye sahiptir.
I have purchased eight acres of land for my retirement.
- Benim emekliliğim için sekiz dönüm arazi satın aldım.
Tom owns several acres of land.
- Tom birkaç akre araziye sahiptir.
Sami owns hundreds of acres of land south of Cairo.
- Sami, Kahire'nin güneyinde yüzlerce dönüm araziye sahiptir.
Earth has mountains, forests, fields, animals and people.
- Dünyada dağlar, ormanlar, tarım arazileri, hayvanlar ve insanlar vardır.
This writer spent several years in the field with the troops.
- Bu yazar, birliklerle birlikte arazide birkaç yıl geçirdi
This plot of land is my property.
- Bu arazi parçası benim malımdır.
Tom inherited his uncle's estate.
- Tom amcasının arazisini miras olarak aldı.
This land is my property.
- Bu arazi benim mülkiyetimdir.
That tree is on Tom's property.
- O ağaç Tom'un arazisinin üzerinde.