Tom ve Mary endişeyle dışarıda bekliyor.
- Tom and Mary are anxiously waiting outside.
Tom endişeyle bekledi.
- Tom waited anxiously.
O, onun sağlığı hakkında endişeliydi.
- She was anxious about his health.
Biz, onun sağlığı hakkında endişeliyiz.
- We are anxious about her health.
Tom her zaman kaygılıydı.
- Tom was anxious all the time.
O, sınav arifesinde çok kaygılıydı.
- He was very anxious on the eve of the exam.
O, Amerika'ya gitmek için hevesli.
- He is anxious to go to America.
O, herkesi memnun etmeye hevesli.
- He is anxious to please everybody.
O, Avrupa'yı ziyaret etmek için isteklidir.
- She is anxious to visit Europe.
O, seninle tanışmak için istekli.
- She is anxious to meet you.
Kocasının dönüşünü hevesle bekledi.
- She waited eagerly for her husband's return.
Tom ona verdiğim elmayı hevesle yedi.
- Tom eagerly ate the apple I gave him.
He anxiously awaited the arrival of his child.
He sneers alike at those who are anxious to preserve and at those who are eager for reform. -- Thomas Babington Macaulay.
The sweet of life, from which God hath bid dwell far off all anxious cares. -- John Milton.