Düşünmek için zamanım yoktu. Kanaate dayalı karar almak zorundaydım.
- I didn't have time to think. I had to make a judgment call.
Sana arkadaşım demekten utanç duyuyorum.
- I am ashamed to call you my friend.
Sadece merhaba demek için arıyorum.
- I'm just calling to say hi.
Bu öğleden sonra beni ara.
- Call me this afternoon.
Tom beni dün sabah saat dokuzda aradı.
- Tom called me yesterday at nine in the morning.
Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
Tom Mary'yi ona geç kalacağını söylemek için aradı.
- Tom called Mary to tell her he'd be late.
Her şeyden önce, Jim'i ziyaret etmek zorundayım.
- First of all, I have to call on Jim.
Biz, randevusuz başkalarını ziyaret etmekten kaçınmalıyız.
- We must avoid calling on others without an appointment.
I'll call them tomorrow when I come back.
- Ich werde sie morgen anrufen, wenn ich zurückkomme.
Tell them to call me before they leave.
- Sag ihnen, dass sie mich anrufen sollen, bevor sie losgehen.