Öfkeli kalabalık, arabaları devirdi ve mağazaların önündeki camları kırdı.
- The angry mob overturned cars and smashed storefront windows.
Siz beyler niçin öyle öfkelisiniz?
- Why are you guys so angry?
Başkan Jefferson kızmıştı.
- President Jefferson was angry.
O, doğal olarak çok kızmıştı.
- He was naturally very angry.
Tom kızgın ayıdan kaçmak için elinden geldiği kadar hızlı koştu.
- Tom ran as fast as he could to escape from the angry bear.
Sebep olmadan asla kızgın olmam.
- I'm never angry without reason.
Tom sinirli ve öfkeli görünüyor.
- Tom seems frustrated and angry.
Sinirli olmadığını umut ediyorum.
- I hope that you are not angry.
Oldukça hiddetli görünüyorsun.
- You look pretty angry.
Tom odayı öfkeyle terk etti.
- Tom left the room angry.
Tom kızmakta haklıydı.
- Tom had every right to be angry.
Tom'un kızmak için nedenleri vardı.
- Tom had reasons to be angry.
İnsanlar ona karşı geldiği zaman o sinirlenmek eğilimindedir.
- He tends to get angry when people oppose him.
Onu gördüğüm an, bana kızgın olduğunu biliyordum.
- The moment I saw him, I knew he was angry with me.
Sebep olmadan asla kızgın olmam.
- I'm never angry without reason.
Leyla bütün beyaz insanlarla kavgalıydı.
- Layla was angry with all white people.
Kızmak için neden yok.
- That's no reason to get angry.
Mary, sakin ol. Kızmak zararlıdır.
- Mary, come down. It is harmful to get angry.
O, öfkeyle kapıyı çarptı.
- He angrily slammed the door.
Aktris sözleşmesini öfkeyle yırttı.
- The actress tore up her contract angrily.
Kızgınlıkla Hey, suyumu kirlettiniz! diye bağırdı.
- He shouted angrily, Hey! You contaminated my water!
O, Şu anda bakıyorsun. Sen röntgenliyorsun Tom dedi kızgınlıkla.
- Just now, you were looking. You Peeping Tom,she said angrily.
John kendi tarzıyla yapmazsa, sinirlenme eğilimindedir.
- John tends to get angry when he doesn't have his own way.
Erkek arkadaşım başka kızlarla konuştuğu zaman sinirleniyorum.
- I get angry when my boyfriend talks to other girls.
Sami o gece Leyla'nın dairesinde olduğunu kızgın bir şekilde yalanladı.
- Sami angrily denied he was in Layla's apartment that night.
O, kızgın bir şekilde ona baktı.
- He looked at her angrily.
The broken glass left two angry cuts across my arm.
An angry mob started looting the warehouse.
Angry clouds raced across the sky.
He gets mad very easily.
- He easily gets angry.
It was his silence that made her angry.
- It was his silence which made her angry.
A man said he'd give me five pounds if I'd paint him and his missis and the dog and the cottage. And I went and put the fowls in instead of the dog, and he was waxy, so I had to knock a quid off.
The customer gave a red-faced account of the argument with the waiter.
... and angry and fun and, like, we have this gigantic bridge that be drops down from the ...
... thunder? Are they angry at us?" ...