ancak

listen to the pronunciation of ancak
Турецкий язык - Английский Язык
hardly

However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian. - Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.

We had hardly arrived when Lucy started crying to go home. - Lucy eve gitmek için ağlamaya başladığında, ancak varmıştık.

barely

He had barely enough money to buy bread and milk. - Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.

I slept barely two or three hours. - Ben ancak iki veya üç saat uyudum.

but

You may go to the party, but you must be home by midnight. - Partiye gidebilirsin, ancak gece yarısına kadar eve olmalısın.

All models are wrong, but some are useful. - Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı.

solely
however

However, the quantity was not correct. - Ancak, miktar doğru değildi.

In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers. - Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.

nevertheless
only

Only Tom would have the guts to do that kind of thing. - O tür bir şeyi yapmaya ancak Tom'un cesareti vardı.

Only after a long dispute did they come to a conclusion. - Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.

on the other hand
yet

Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit. - Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.

Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand. - Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.

as late as
nothing else
by the skin of the one's teeth
sole

A lion is certainly much stronger than a sole hyena but there were three times as many hyenas there as lions. - Bir aslan kesinlikle tek sırtlandan çok daha güçlüdür ancak orada aslanların üç katı kadar fazla sırtlan vardı.

hard

I know it's hard to find the time, but could you proofread this for me before next Monday? - Zaman bulmanın zor olduğunu biliyorum, ancak önümüzdeki Pazartesi gününden önce benim için bunu düzeltebilir misin?

However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian. - Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.

provided
providing
skin
save that
but, on the other hand, however
(Hukuk) save
just

Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more. - Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi.

You can't park here. However, there is a parking lot just around the corner. - Burada park edemezsin. Ancak, köşede bir park yeri var.

scarcely
merely
hardly, barely, only, merely, just; but, however
just, hardly, barely
only, not until
only, solely, merely
purely
but that
mere

We're not gods, but mere men. - Bizler tanrılar değiliz, ancak katıksız insanlarız.

ancak algılanabilen fark
(Bilgisayar) just discernible difference
ancak ara sıra iyi olan
spotty
ancak masrafını karşılamak
break even
ancak ufak bir grupça bilinen
esoteric
ancak yer yer iyi olan
spotty
ancak bu tarihten itibaren işlemeye başlar
(Hukuk) (sadece) to run only from this date
ancak farkedilebilir fark
(Pisikoloji, Ruhbilim) just-noticeable difference
ancak geçmek (dar bir yerden)
skin through
ancak ölüm çıkar
(Argo) over my dead body
ancak ve ancak
(Matematik) if and only if
ancak ve ancak
if and only
evliyim ancak müsaitim
(Argo) mba (married but available)
Турецкий язык - Турецкий язык
"Lâkin", "ama", "yalnız" gibi bir düşünceye karşıt ikinci bir düşünceyi anlatır
Yalnız, sadece" gibi sınırlama anlatır: "Hasan, bu sefer kendisine ancak seyyar tuluatçıların arasında bir yer bulabildi."- O. C. Kaygılı. "Olsa olsa", "en çok", "daha çok", "güçlükle" gibi, bir şeyin daha çoğunun, ilerisinin olmadığını gösterir. "Lakin", "ama", "yalnız" gibi bir düşünceye karşıt ikinci bir düşünceyi anlatır: "Bu büyüklük değil, ancak mertçe bir davranıştır."- N. Araz
"Yalnız, sadece" gibi sınırlama anlatır
"Olsa olsa", "en çok", "daha çok", "güçlükle" gibi, bir şeyin daha çoğunun, ilerisinin olmadığını gösterir
En erken: "Sinema, ancak saat yarımda bitmişti."- P. Safa
En erken
olsa olsa
ancak
Избранное