Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.
- She gave me these old coins.
O telaffuz eskimiştir.
- That pronunciation is old-fashioned.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Futbol eski bir oyundur.
- Football is an old game.
Annem babamdan daha yaşlı.
- Mom is older than Dad.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Seni görmekten ve eski zamanlardan bahsetmekten zevk aldım.
- I have enjoyed seeing you and talking about old times.
Buluşalım ve eski zamanlardan bahsedelim.
- Let's get together and talk about old times.
On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
Eski güzel günler ne kadar harikaydı.
- How wonderful were the good old days.
Gerçeği bilecek kadar tecrübeli.
- She's old enough to know the truth.
Bu ekmek ne kadar bayat?
- How old is this bread?
Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- This old bread is as hard as a rock.
İhtiyar adamın öfkesi yatıştı.
- The old man's anger melted.
O, ihtiyarlığı reddediyor.
- He refuses to accept his old age.
Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar.
- Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.
Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı.
- There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.
O yaşlı ve deneyimli.
- She is old and experienced.
Yaşlı adam hayat hakkında birçok konuda deneyimli ve bilgili.
- The old man is wise and knows many things about life.
Mary kocası hakkında yine yakındı - aynı eski hikaye.
- Mary complained about her husband again - the same old story.
Onun kocası o eski şapkasını atmasını istedi.
- Her husband asked her to throw that old hat away.
Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun.
- What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down.
İki yıl önce yaşlılıktan öldü.
- He died of old age two years ago.
But over my old life, a new life had formed.
My great-grandfather lived to be a hundred and one years old.
a wrinkled old man.
When he got drunk and quarrelsome they just gave him the old heave-ho.
We're having a good old time.
The footpath follows the route of an old railway line.
Your constant pestering is getting old.
an old friend.
An old loaf of bread.
I find that an old toothbrush is good to clean the keyboard with.
You must be polite to your elders.
- Honour the face of the old man.
Tom is my elder brother.
- Tom is my older brother.
The older you are, the more difficult it is to learn a language.
- The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
I'm older than your brother.
- I am older than your brother.
... he coached his 12-year-old daughter's basketball team. ...
... how old is the iPad? ...