an entirety

listen to the pronunciation of an entirety
Английский Язык - Турецкий язык

Определение an entirety в Английский Язык Турецкий язык словарь

whole
{s} bütün

Bütün pastayı yiyecek mi? - Will he eat the whole cake?

Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim. - I spent the whole afternoon chatting with friends.

whole
{i} tüm

Bu pencere tüm şehre bakıyor. - This window overlooks the whole city.

O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi. - It was a victory for the whole country when he finished first in the race.

entirety
tamlık/bütün
whole
tamamen

Bu tamamen farklı bir mesele. - That's a whole different matter.

Tamamen yeni bir dünya. - It's a whole new world.

whole
{i} toplam

Bütün, parçaların toplamından daha büyüktür. - The whole is greater than the sum of the parts.

entirety
külliyet
entirety
tamamen
whole
bütünlüklü
whole
tek parça
whole
{s} yarasız beresiz
whole
sağlığı yerinde
entirety
tümlük
entirety
bütün

Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor. - We need to view this in its entirety.

Soruyu bütünü ile inceleyin. - Examine the question in its entirety.

entirety
bütünlük
entirety
tüm
entirety
in its entirety bütünü ile
entirety
{i} tamlık
whole
(sıfat) bütün, toplu, tüm, tam, sağlam, sağlıklı, yarasız beresiz, öz
whole
tam; bütün, tüm: He stayed there for a whole week. Tam bir hafta orada kaldı. She talked the whole time. Hep konuştu. Give me your whole
whole
sonuna kadar uğraşmak
whole
sağ

Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır. - All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living.

Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı. - It took me a whole year to recover my health.

whole
tam şey
whole
iyileşmiş
whole
şişe kanı
whole
go the whole hog bir işi tam yapmak
whole
{s} toplu

Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur. - Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.

Bütün toplum bu planın arkasında. - The whole community is behind this plan.

whole
{s} 1. tam; bütün, tüm: He stayed there for a whole week. Tam bir hafta orada kaldı. She talked the whole time. Hep konuştu. Give me your whole
whole
{s} sağlam
Английский Язык - Английский Язык
whole
entirety
a complete thing
entirety
{n} completeness, fulness
entirety
If something is used or affected in its entirety, the whole of it is used or affected. The peace plan has not been accepted in its entirety by all parties
entirety
The state of being entire; completeness; as, entirely of interest
entirety
That which is entire; the whole
entirety
the state of being total; "appalled by the totality of the destruction
entirety
{i} completeness, wholeness
entirety
the state of being total; "appalled by the totality of the destruction"
entirety
wholeness; fullness; the whole
an entirety

    Расстановка переносов

    an en·tire·ty

    Турецкое произношение

    ın întayırti

    Произношение

    /ən ənˈtīərtē/ /ən ɪnˈtaɪɜrtiː/

    Видео

    ... through the entirety of all of the country's airports, so they could listen in on and record ...
    ... His top adviser on immigration is the guy who designed the Arizona law, the entirety ...
Избранное