Onlar her ay 247.32 euroluk bir ödenek alırlar.
- They receive an allowance every month which is €247.32.
Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
- Tom stepped aside to allow Mary to pass.
Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.
- You have to allow for the boy's age.
Tom anne ve babasından aldığı harçlıkla yaşıyor.
- Tom is living on an allowance from his parents.
Ben harçlıkta bir artış hakkında babamla görüştüm.
- I approached my father about an increase in allowance.
Onun deneyimsizliğini hesaba katmalısın.
- You must make allowance for his inexperience.
Onun tecrübe eksikliğini hesaba katmalısın.
- You must make allowance for his lack of experience.
Avukat yargıca suçlananların yaşlarını göz önünde tutmasını rica etti.
- The lawyer asked the judge to make allowance for the age of the accused.
Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.
- Allow me to introduce Mayuko to you.
Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
- You are not allowed to violate the rules.
Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.
- That's the last gift you are allowed to give to Tom.
Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
- I wasn't the only one who was allowed to do that.
Cep harçlığını yararsız şeylere harcama.
- Don't waste your allowance on useless things.
Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.
- You have to allow for the boy's age.
Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
- Tom stepped aside to allow Mary to pass.
Avansımın yarısını sana vereceğim.
- I'll give you half my allowance.
To allow a sum for leakage.
He was allowed about three hundred pounds a year. — Thomas Babington Macaulay.
I allow, with Mrs. Grundy and most moralists, that Miss Newcome's conduct . . . was highly reprehensible. — William Makepeace Thackeray.
I can give the boy a handsome allowance. -- William Makepeace Thackeray.
After making the largest allowance for fraud. -- Thomas Babington Macaulay.