Bunlar her yerde satılıyor.
- These are on sale everywhere.
O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
- She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
Her tarafta insanlar var.
- We have people everywhere.
Her tarafta insanlar var.
- We have people everywhere.
Her tarafım kaşınıyor.
- I feel itchy everywhere.
O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
- She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
- A function that is differentiable everywhere is continuous.
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
Her yere baktım fakat Tom'u bulamadım.
- I looked everywhere, but I couldn't find Tom.
Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.
- She spread the gossip all over the town.
Tüm Dünyada ünlü oldu.
- He became famous all over the world.
Standart İngilizce dediğimiz şey sadece bütün dünyada konuşulan birçok lehçeden biridir.
- What we call 'Standard English' is only one of the many dialects spoken all over the world.
Ticari şirketlerimiz bütün dünyada işlerini yaparlar.
- Our trading companies do business all over the world.
I hit it all over the map,” Anderson joked.
The Kip Hanrahan Band, which opened the concert, is after its own ambitious American-Latin fusion, with internationalist rhythms, introspective lyrics and musicians from all over the map.