Onun dün yakaladığı balık hâlâ canlı.
- The fish he caught yesterday is still alive.
Bazı sebeplerden dolayı geceleri daha canlı hissediyorum.
- For some reason I feel more alive at night.
Ölü ya da diri, seni hep seveceğim.
- Alive or dead, I'll always love you.
O ölü mü yoksa diri mi? O ölü.
- Is he alive or dead? He's dead.
Arabanın parçalanması hakkında üzgün olduğunu biliyorum fakat yaralanmadın ve sağ olduğuna şükretmelisin.
- I know you're upset about your car being totaled, but you weren't injured and you should be thankful to be alive.
Yılan sağ mı yoksa ölü mü?
- Is the snake alive or dead?
Yer yaratıcı genç insanlarla hayat doluydu.
- The place was alive with creative young people.
Ben felçli bir adamın kurtçuklar tarafından canlı canlı yenildiğini duydum.
- I heard that a paralyzed man was eaten alive by maggots.
Sivrisinekler burada gerçekten kötü. Canlı canlı yeniliyorum.
- The mosquitoes are really bad here. I'm getting eaten alive.
Tom, hayatta olmak için kesinlikle şanslı.
- Tom certainly is lucky to be alive.
Bakım hayatta olmak anlamına gelir.
- Caring means being alive.
Yaşayan en uzun adam Carl'dır.
- Carl is the tallest man alive.
Alman Die Welt gazetesi, Kanada Başbakanı Justin Trudeau'yu yaşayan en seksi politikacı olarak nitelendirdi.
- The German newspaper Die Welt has called Canada's Prime Minister, Justin Trudeau, the sexiest politician alive.
Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
- I was fully alive to the danger.
Biz ne olduğunun farkındaydık.
- We were alive to what was going on.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Erkek kardeşlerin her ikisi de hâlâ hayatta.
- Both brothers are still alive.
Hayatta kalmak için ne heyecanlı bir zaman.
- What an exciting time to be alive.
Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
- I was fully alive to the danger.
Biz ne olduğunun farkındaydık.
- We were alive to what was going on.
Yer yaratıcı genç insanlarla hayat doluydu.
- The place was alive with creative young people.
Gölet çeşitli küçük balıklarla doluydu.
- The pond was alive with various tiny fishes.
to keep the fire alive; to keep the affections alive.
The Boyne, for a quarter of a mile, was alive with muskets and green boughs. -- Thomas Babington Macaulay.
Tremblingly alive to nature's laws. -- William Falconer.
Northumberland was the proudest man alive. --Edward Hyde Clarendon.
Lacking experience in manufacturing, he was eaten alive by his competitors.
... and saved, the conversation feels alive. ...
... So a month later, he was still alive. ...