I could pose as an artist all right; so I took the studio. Also the name of Alan Beverley. My own is Bill Bates. I had often wondered what it would feel like to be called by some name like Alan Beverley or Cyril Trevelyan.
Tony saw green fields and small, quiet villages.
- Tony yeşil alanlar ve küçük, sessiz köyler gördü.
Tom's field of study is law.
- Tom'un çalışma alanı hukuktur.
Advances in science and technology and other areas of society in the last 100 years have brought to the quality of life both advantages and disadvantages.
- Son 100 yılın bilim ve teknoloji ve topluluğun diğer alanlarındaki gelişmeler hayat kalitesine hem avantajlar hem de dezavantajlar getirdi.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
Tom has a wide range of interests.
- Tom'un geniş bir ilgi alanı var.
His research spans a wide range of fields.
- Onun araştırması geniş bir alanı kapsar.
Tom parked in one of the empty spaces in front of the library.
- Tom kütüphanenin önündeki boş alanlardan birine parketti.
Bunk beds are a way to save space.
- Ranzalar, alandan kazanmanın bir yoludur.
I can't figure out how to register a new domain name.
- Yeni bir alan adına nasıl kaydolacağımı anlayamıyorum.
An ICANN domain signifies an IP address to a DNS server.
- Bir ICANN alan bir DNS sunucusuna bir IP adresi belirtir.
This area is as big as a football pitch.
- Bu alan, bir futbol sahası kadar büyük.
Agriculture is developed in the most fertile lands of the region.
- Tarım, bölgenin en verimli alanlarında gelişmiştir.
Sunspots are regions of the Sun where the solar magnetic field is very strong.
- Güneş lekeleri güneş manyetik alanının çok güçlü olduğu Güneş bölgeleridir.
He wanted to enlarge his sphere of influence.
- O, etki yaptığı alanı büyütmek istedi.
The lack of a public sphere in Europe is being felt more and more keenly.
- Avrupa'da kamusal alanın yokluğu gitgide daha fazla hissediliyor.
I saw Tom in the parking lot.
- Tom'u park alanında gördüm.
We have a lot of traffic in this area.
- Bu alanda çok trafiğimiz var.
I work on a building site.
- Ben bir inşaat alanında çalışıyorum.
A bomb from the time of World War II has exploded at a building site in Germany, killing at least one person.
- Almanya'da bir inşaat alanında II. Dünya savaşı zamanından bir bomba patladı, en azından bir kişi öldü.
The playground is divided into three areas by white lines.
- Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.
I'm Alan Tate, Terry Tate's son.
- Ben Alan Tate, Terry Tate'nin oğlu.
Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance.
- Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.
The magnets, of course, have a magnetic field around them.
- Mıknatısların, tabii ki, etrafında bir manyetik alanı vardır.
America is a continent of immigration.
- Amerika göç alan bir kıtadır.
You must not park your car in a no parking zone.
- Arabanı park alanı olmayan bir yere park etmemelisin.
You need to get out of your comfort zone.
- Konfor alanından çıkman gerekiyor.
Today is the 4th of June — a day when Chinese government killed hundreds of people on a peaceful demonstration on the Tiananmen square.
- Bugün 4 Haziran. Çin hükümetinin Tiananmen alanında barışsever bir gösteride yüzlerce insanı öldürdüğü bir gün.
Norway has a total area of 385,252 square kilometres and a population of about 5 million.
- Norveç 385.252 kilometrekarelik toplam bir alana ve yaklaşık 5 milyonluk bir nüfusa sahiptir.
Many people are experiencing compassion fatigue because of the constant tragedies being reported in the news.
- Haberlerde sürekli yer alan trajik olaylar yüzünden birçok insan şefkat yorgunluğu çekiyor.
It's rare to find big yards in Japan.
- Japonya'da büyük alanlar bulmak nadirdir.
Girls are more ambitious academically than boys.
- Kızlar akademik alanda oğlanlardan daha hırslıdır.
When they had reached the common where the geese fed, she sat down and unloosed her hair, which was of pure gold.
- Onlar kazların beslendiği alana ulaştığında, o oturdu ve saf altın rengi olan saçını açtı.
We had better hurry or we'll be caught in the storm before we reach the camping site.
- Acele etsek iyi olur yoksa biz kamp alanına ulaşmadan önce fırtınaya yakalanırız.
Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
- Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
You're stepping into dangerous territory.
- Tehlikeli alana adım atıyorsun.
You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels.
- Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.
Do not smoke in public places.
- Kamusal alanda sigara içme.
Philae's landing site was named Agilkia.
- Philae'nin iniş alanına Agilkia adı verildi.
Riparian zones are narrow strips of land located along the banks of rivers.
- Kıyı bölgeleri nehirlerin kıyısı boyunca yer alan arazinin dar arazi şeritleridir.
That is outside my purview.
- O benim yetki alanımın içinde değil.
He suffers from agoraphobia.
- O alan korkusundan muzdarip.
The river overflowed its banks and flooded the fields around it.
- Nehir kendi kıyılarını aştı ve çevresindeki alanları sel bastı.
In what direction or fields is change necessary?
- Ne yönde ya da hangi alanlarda değişim gerekli?
I use a flashlight to illuminate dark areas.
- Karanlık alanları aydınlatmak için bir el feneri kullanırım.
Large areas of the ocean are polluted.
- Okyanusun büyük alanları kirletildi.
I can't keep track of all the changes taking place in the world of AIDS research.
- AIDS araştırma dünyasında yer alan tüm değişiklikleri takip edemem.
... ALAN RUSBRIDGER: Does that scare you, Siddharth? ...
... ALAN RUSBRIDGER: I want to go back to what you were saying ...