Organizasyon yaşlıların refahı ile ilgilidir.
- The organization is concerned with the welfare of the aged.
Orta yaşlı adam tecavüz ile suçlandı.
- The middle aged man was charged with assault.
Tom biraz yaşlanmadı.
- Tom hasn't aged one bit.
Bakım onu çabuk yaşlandırdı.
- Care aged him quickly.
Fadıl, 76 yaşında doğal nedenlerden dolayı hapishanede öldü.
- Fadil died in prison, aged 76, of natural causes.
O, on yedi yaşındadır.
- She is aged seventeen.
Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
- His niece is attractive and mature for her age.
Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
- At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
Bu muhteşem katedral orta çağlara kadar dayanır.
- This magnificent cathedral dates back to the Middle Ages.
Biz atom çağında yaşıyoruz.
- We are living in the atomic age.
Senelerce Tom'u görmedim.
- I haven't seen Tom in ages.
Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.
- It's been quite ages since we last met.
Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
- Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
- All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
Nükleer enerjinin dönemi henüz bitmedi.
- The age of nuclear power is not yet over.
Henry bu mart ayında rüştünü ispatlayacak.
- Henry will come of age this March.
Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.
- I'm saving money for my old age.
İki yıl önce yaşlılıktan öldü.
- He died of old age two years ago.
Çok uzun zamandır tavla oynamadım.
- I haven't played backgammon in ages.
Çok uzun zamandır Tom'dan haber almadık.
- We haven't heard from Tom in ages.
Tom biraz yaşlanmadı.
- Tom hasn't aged one bit.
Yaşlanmaktan kaçamazsın.
- You can't run away from age.
Orta yaşlı adam tecavüz ile suçlandı.
- The middle aged man was charged with assault.
O, orta yaşlı şişman bir kadındır.
- She's a middle-aged fat woman.
Tom parkta çekici orta yaşlı bir bayan gördü.
- Tom saw an attractive middle-aged lady in the park.
Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
Yaşlanmaktan kaçamazsın.
- You can't run away from age.
Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir.
- Ageing isn't good, but the alternative is no better.
O reşit olmadan önce öldü.
- She died before coming of age.
Aged 18, he had no idea what would happen next.
Money's a little tight right now, let's age our bills for a week or so.
Sometimes age just shows up all by itself.
He grew fat as he aged.
Grief ages us.
One his first assignments was to age the accounts receivable.
There are three ages living in her house.
It's been a long time since we last saw each other.
- It's been quite ages since we last met.
I haven't heard that joke in a long time.
- I haven't heard that joke in ages.
... They are the number 1 cause of death in America for people aged 5-34. I saw my friend, Katherine ...
... say zero to four as there are aged 85 or 90, but it’s basically a slender column. ...