It is but a step.
Conduct my steps to find the fatal tree. - John Dryden.
That's one small step for a man, one giant leap for mankind.
- Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
You're stepping into dangerous territory.
- Tehlikeli alana adım atıyorsun.
Sami thought about following in Dad's footsteps at medical school.
- Sami, babasının tıp okulundaki adımlarını takip etmeyi düşündü.
The moment I heard the footsteps, I knew who it was.
- Adımları duyar duymaz onun kim olduğunu biliyordum.
They stepped a few paces forward.
- Onlar ileriye doğru birkaç adım attılar.
The traffic crept along at a snail's pace.
- Trafik adım adım ilerledi.
Tom has perfect pitch.
- Tom'un mükemmel adımı var.
Tom wished he'd never stepped foot into Mary's house.
- Tom Mary'nin evine asla adım atmamış olmayı diledi.
The moment I heard the footsteps, I knew who it was.
- Adımları duyar duymaz onun kim olduğunu biliyordum.