Tom aslında Boston şehri sınırları içinde yaşamıyor.
- Tom doesn't actually live within Boston city limits.
Ve aslında bu projenin herkese ihtiyacı var.
- And actually, this project needs everyone.
Tom aslında üç tekneye sahiptir.
- Tom actually owns three boats.
Aslında bu alanın bir haritasına sahibim.
- I actually do have a map of this area.
Sahiden hiç Tayland yemeği denedin mi?
- Have you actually ever tried Thai food?
Ben aslına bakılırsa asla burada daha önce olmadım.
- I've never actually been here before.
Birçok insan tembeldir. Aslına bakılırsa ben de tembelim.
- A lot of people are lazy. Actually, I'm lazy too.
Aslına bakarsak ben bile Tom'la tanışmadım.
- I actually haven't even met Tom.
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
- Can computers actually translate literary works?
Para gerçekten ödenildi mi?
- Was the money actually paid?
Tom gerçekten asla Boston'da bulunmadı.
- Tom has actually never been to Boston.
Tom gerçekten bir hayalet gördüğünü söylüyor.
- Tom says he has actually seen a ghost.
Hemşire olduğunu düşündüğüm kadının aslında doktor olduğunu öğrendim.
- I found out that the woman I thought was a nurse was actually a doctor.
Aslında hemen şu an başlamak iyi bir fikir olabilir.
- Actually it might be a good idea to start right now.
Para gerçekten ödenildi mi?
- Was the money actually paid?
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
- Can computers actually translate literary works?
Seninle benim aramdaki fark benim aslında doğru olanı yapmaya çalışmakla ilgileniyorum olmam.
- The difference between you and me is that I'm actually interested in trying to do what is right.
Hey! Bu doğru yer değil. Sen bununla ilgili bilgi için gerçek milli takım antrenörüyle temas kurmalısın.
- Hey! This is not the right place. You should contact the actual national coach for information regarding this.
O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
- She looks young, but she's actually older than you are.
İster inanın ister inanmayın, ben aslında resim çizebilirim.
- Believe it or not, I can actually draw.
Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
- Tom found that he actually liked working for Mary.
Tom gerçekten asla Boston'da bulunmadı.
- Tom has actually never been to Boston.
Actually, I had nothing to do with that incident.
The actual situation of the world economy is worse then anyone expected a year ago.
the actual case under discussion.
The actual government expenses dramatically excede the budget.
Bravo Six Actual, Snakebite leader (The person with the callsign Snakebite leader requests to speak to the commander of company Bravo and not the radio operator.).
... Bird. I actually like you too. But I'm not going to ' I'm not going to keep on spending ...
... when we'll actually see that happening? ...