Tom, komitenin başkan vekili oldu.
- Tom became the acting chairman of the committee.
O onu demek istemiyor; o sadece rol yapıyor.
- He doesn't mean it; he's just acting.
Jane öğrencilerin sahnede iyi rol yaptıklarını gördü.
- Jane saw the students acting well on the stage.
O filmdeki oyunculuk çok iyiydi.
- The acting in that movie was very good.
Tom benim oyunculuk sınıfında.
- Tom is in my acting class.
Bugün bir kral gibi davranan bir çocuk yarın bir zalim gibi davranır.
- Today a child acting like a king, tomorrow a tyrant.
Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.
- A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion.
Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
- Her acting is on the level of a professional.
Onun oyunculuğu mükemmeldi.
- His acting left nothing to be desired.
Ben senin rol yapma şeklini beğenmiyorum.
- I don't like the way you're acting.
Ben rol yapmayı ve şarkı söylemeyi severim.
- I love acting and singing.
Son günlerde tuhaf davranmaktaydı.
- She's been acting odd lately.
Çocuk gibi davranmaktan vazgeç.
- Quit acting like a child.
O, yankesicilik eyleminde yakalandı.
- He was caught in the act of pickpocketing.
Küresel ısınmanın insan eylemlerinin sonucu olduğunu düşünüyor musunuz?
- Do you believe global warming is the result of human actions?
Çabuk hareket etmek zorunda kaldım.
- I had to act quickly.
Hızlı hareket etmek zorunda kalacağız.
- We'll have to act fast.
Tom deniz evinin yasa dışı eylemler için kullanıldığını bilmediğini iddia etti.
- Tom claimed that he didn't know his beach house was being used for illegal activities.
Fahişelik, kumar, uyuşturucu madde kullanımı, sarhoşluk, düzeni bozmak ve diğer yasadışı etkinlikler kesinlikle yasaklanmıştır.
- Prostitution, gambling, the use of narcotic substances, drunkenness, disorder, and all other illegal activities are STRICTLY FORBIDDEN.
Daha akıllıca hareket etmelisin.
- You must act more wisely.
Derhal hareket etmen zorunludur.
- It is imperative for you to act at once.
Kendimizi niyetimizle başkalarını ise davranışlarıyla yargılarız.
- We judge ourselves by our intentions and others by their actions.
O cesur görünüyor fakat o sadece bir davranış.
- He appears brave, but it's just an act.
Newton'un üçüncü hareket kanununa göre her eylemin eşit ve zıt tepkisi vardır.
- According to Newton's Third Law of Motion Every action has an equal and opposite reaction.
İşe git, çocuklarını okula gönder. Modayı takip et, normal hareket et, kaldırımda yürü, televizyon izle. Yaşlılığın için para biriktir. Kanunlara uy. Benimle birlikte tekrarla: Ben özgürüm.
- Go to work, send your kids to school. Follow fashion, act normal, walk on the pavements, watch TV. Save for your old age. Obey the law. Repeat with me: I am free.
Dan hasta numarası yapmadı bile.
- Dan didn't even act sick.
Onlardan biri bir aktör, birini öldürme numarası yapacak.
- One of them is an actor, who is going to pretend to murder someone.
Aslında ameliyatı kim yaptı?
- Who actually performed the surgery?
O, bu gece Nelson rolü oynayacak.
- He is acting like Nelson tonight.
Tom bir denizci rolü oynadı.
- Tom acted the part of a sailor.
Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
- The actor was on the stage for most of the play.
Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
- I don't think he's a great actor.
Filmde oynamak ister misin?
- Do you want to act in a movie?
Aslında onu yapmak istemiyordun, değil mi?
- You didn't actually want to do that, did you?
Aslında yapmak çok kolay.
- It's actually very easy to do.
Oyunun üçüncü perdesinden hoşlanmadım.
- I didn't care for the third act of the play.
Bu oyunun üç perdesi vardır.
- This play has three acts.
Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
- The actor was on the stage for most of the play.
Bu belge aslında Tom tarafından yazıldı.
- This document was actually written by Tom.
Senin gözde etkinliğin nedir?
- What's your favorite activity?
Favori yaz etkinliğin nedir?
- What's your favorite summer activity?
Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
- The actor was on the stage for most of the play.
Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
- Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
Derhal hareket etmen zorunludur.
- It is imperative for you to act at once.
Japonya'da yaşayan insanlar Japon ülkesi anayasasına göre hareket etmelidir.
- The people who live in Japan must act according to the Japanese country constitution.
Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
- To all appearances, their actions haven't borne fruit.
Söze bakılmaz, işe bakılır.
- Actions speak louder than words.
Fadıl harekete geçmek zorunda olduğuna karar verdi.
- Fadil decided he had to act.
Sami hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorundaydı.
- Sami had to act to save his life.
Acting President of the United States is a temporary office in the government of the United States.
Despite already being aware, he is acting out the pretence of a surprise.
Which act did you prefer? The soloist or the band?.
He's been acting Shakespearean leads since he was twelve.
This group acts on the circle, so it can't be left-orderable!.
He acted the angry parent, but was secretly amused.
I started acting at the age of eleven in my local theatre.
The pivotal moment in the play was in the first scene of the second act.
He was caught in the act.
Gravitational force acts on heavy bodies.
He acted unconcerned so the others wouldn't worry.
If you don't act soon, you will be in trouble.
Short-acting insulin is maximally effective for one to three hours.
... the earth, and the earth is round, but it's acting under a force, a force of gravity. ...
... JEFF JARVIS: Again, that's still acting as if we-- ...