Son günlerde tuhaf davranmaktaydı.
- She's been acting odd lately.
Güçlü yen Japonya'nın ihracat endüstrisinin aleyhine davranmaktadır.
- The strong yen is acting against Japan's export industry.
Şimdiye kadar, eyleminiz tamamen sebepsiz görünmektedir.
- So far, your action seems completely groundless.
Küresel ısınmanın insan eylemlerinin sonucu olduğunu düşünüyor musunuz?
- Do you believe global warming is the result of human actions?
Çabuk hareket etmek zorunda kaldım.
- I had to act quickly.
Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
- If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.
1862'de Kongre Homstead Yasasını geçirmişti.
- In 1862, Congress had passed the Homestead Act.
Fahişelik, kumar, uyuşturucu madde kullanımı, sarhoşluk, düzeni bozmak ve diğer yasadışı etkinlikler kesinlikle yasaklanmıştır.
- Prostitution, gambling, the use of narcotic substances, drunkenness, disorder, and all other illegal activities are STRICTLY FORBIDDEN.
Derhal hareket etmen zorunludur.
- It is imperative for you to act at once.
Japonya'da yaşayan insanlar Japon ülkesi anayasasına göre hareket etmelidir.
- The people who live in Japan must act according to the Japanese country constitution.
O cesur görünüyor fakat o sadece bir davranış.
- He appears brave, but it's just an act.
Onun davranışları beni rahatsız ediyor.
- Her actions disturb me.
İşe git, çocuklarını okula gönder. Modayı takip et, normal hareket et, kaldırımda yürü, televizyon izle. Yaşlılığın için para biriktir. Kanunlara uy. Benimle birlikte tekrarla: Ben özgürüm.
- Go to work, send your kids to school. Follow fashion, act normal, walk on the pavements, watch TV. Save for your old age. Obey the law. Repeat with me: I am free.
Newton'un üçüncü hareket kanununa göre her eylemin eşit ve zıt tepkisi vardır.
- According to Newton's Third Law of Motion Every action has an equal and opposite reaction.
Aslında, bunu bilmem gerekir. Bir dakika bekle, hatırlamama izin ver, Kesinlikle! Radyum elementinin atom numarası 88'dir
- Actually, I should know it. Wait a minute, let me remember. Exactly! The atomic number of radium is 88.
Dan hasta numarası yapmadı bile.
- Dan didn't even act sick.
Aslında ameliyatı kim yaptı?
- Who actually performed the surgery?
O gerçekten üzgün değil; o sadece rol yapıyor.
- He isn't really sad; he's only acting.
Jane öğrencilerin sahnede iyi rol yaptıklarını gördü.
- Jane saw the students acting well on the stage.
Herkes onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyordu.
- Not everyone thought she was a great actress.
Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
- I don't think he's a great actor.
Filmde oynamak ister misin?
- Do you want to act in a movie?
Henüz bir ev yapmak için aslında karar vermedim.
- I haven't actually decided to build a house yet.
Aslında yapmak çok kolay.
- It's actually very easy to do.
Oyunun üçüncü perdesinden hoşlanmadım.
- I didn't care for the third act of the play.
Tom ve Mary- beş perdelik bir trajedi Mary'nin en son otobiyografik çalışmasının başlığıdır.
- Tom and Mary - A Tragedy in Five Acts is the title of Mary's latest autobiographical work.
Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
- The actor was on the stage for most of the play.
Bu belge aslında Tom tarafından yazıldı.
- This document was actually written by Tom.
Senin gözde etkinliğin nedir?
- What's your favorite activity?
Favori yaz etkinliğin nedir?
- What's your favorite summer activity?
Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
- Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
Aktris, sahne üzerinde geriye düştü.
- The actress fell backward over the stage.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Onun tavsiyesi üzerine hareket etmeliydin.
- You should have acted on her advice.
Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
- To all appearances, their actions haven't borne fruit.
Söze bakılmaz, işe bakılır.
- Actions speak louder than words.
Sami hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorundaydı.
- Sami had to act to save his life.
Fadıl harekete geçmek zorunda olduğuna karar verdi.
- Fadil decided he had to act.
Which act did you prefer? The soloist or the band?.
He's been acting Shakespearean leads since he was twelve.
This group acts on the circle, so it can't be left-orderable!.
He acted the angry parent, but was secretly amused.
I started acting at the age of eleven in my local theatre.
The pivotal moment in the play was in the first scene of the second act.
He was caught in the act.
Gravitational force acts on heavy bodies.
He acted unconcerned so the others wouldn't worry.
If you don't act soon, you will be in trouble.
... was the cost? 20 or 25 birds were killed and brought out a migratory bird act to go after ...