I wrote the composition in haste, so it must be full of mistakes.
- Kompozisyonu aceleyle yazdım, bu yüzden hatalarla dolu olmalı.
More haste, less speed.
- Acele işe şeytan karışır.
He went to the airport in a hurry.
- Aceleyle havaalanına gitti.
Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
Are you rushing to finish the project?
- Projeyi bitirmek için acele ediyor musunuz?
He is used to eating in a rush.
- O, aceleyle yemeğe alışkındır.
Hurry! Tom says it's urgent.
- Acele et! Tom onun acil olduğunu söylüyor.
An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
I had a hasty breakfast and left home.
- Acele bir kahvaltı yaptım ve evden ayrıldım.
He hurried so as to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için acele etti.
Because they had no time to spare, they hurried back to town.
- Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
You must hurry up, or you will miss the express.
- Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
We will all die, some quickly, others will take their time.
- Biz hepimiz öleceğiz, bazılarımız çabucak, diğerleri acele etmeyecek.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
Come on, we need to hustle.
- Haydi, acele etmeliyiz.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
She was in a hurry to go home.
- Eve gitmek için acelesi vardı.
She cleaned her room in a hurry.
- O aceleyle odasını temizledi.
Fadil hastily married.
- Fadıl aceleyle evlendi.
Tom hastily packed his suitcase.
- Tom aceleyle valizini hazırladı.
As it was printed in haste, the book has many misprints.
- O acele ile basıldığı için, kitabın bir sürü baskı hataları var.
I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus.
- Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.
Tom left the room hurriedly.
- Tom aceleyle odayı terk etti.
The composition has been written hurriedly, so it's probably full of errors.
- Kompozisyon aceleyle yazılmış, bu nedenle o muhtemelen hatalarla doludur.
You didn't need to hurry. You got here too early anyway.
- Acele etmene gerek yoktu. Zaten buraya çok erken vardın.
You needn't have hurried; you've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu; çok erken vardın.