Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
She was in a hurry to go home.
- Eve gitmek için acelesi vardı.
More haste, less speed.
- Acele işe şeytan karışır.
Make haste in case you are late.
- Geç kalma ihtimaline karşın acele et.
Five fire engines rushed to the scene of the fire.
- Beş itfaiye aracı yangın mahalline aceleyle gitti.
Are you rushing to finish the project?
- Projeyi bitirmek için acele ediyor musunuz?
An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
Come on, hurry up! It's urgent.
- Hadi, acele et! Acil.
She was a bit hasty in answering me.
- O bana cevap vermede biraz acele idi.
I was too hasty in concluding that he was lying.
- Onun yalan söylediği sonucuna varmada çok aceleci davrandım.
You must hurry up, or you will miss the express.
- Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
Because they had no time to spare, they hurried back to town.
- Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
They hurried to their father's rescue.
- Babalarını kurtarmak için acele ettiler.
She cleaned her room in a hurry.
- O aceleyle odasını temizledi.
He went to the airport in a hurry.
- Aceleyle havaalanına gitti.
Fadil hastily married.
- Fadıl aceleyle evlendi.
Tom hastily packed his bags.
- Tom aceleyle bavulunu topladı.
I wrote the composition in haste, so it must be full of mistakes.
- Kompozisyonu aceleyle yazdım, bu yüzden hatalarla dolu olmalı.
I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus.
- Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
The composition has been written hurriedly, so it's probably full of errors.
- Kompozisyon aceleyle yazılmış, bu nedenle o muhtemelen hatalarla doludur.
We will all die, some quickly, others will take their time.
- Biz hepimiz öleceğiz, bazılarımız çabucak, diğerleri acele etmeyecek.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
Come on, we need to hustle.
- Haydi, acele etmeliyiz.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
You needn't have hurried; you've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu; çok erken vardın.
You needn't have hurried. You've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu. Çok erken geldin.
I didn't want to rush into anything.
- Ben hiçbir şeye acele etmek istemedim.
Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
You have to hurry up.
- Acele etmek zorundasın.
You have to hurry up so you'd catch the last train.
- Son treni yakalamak için acele etmek zorundasın.
I said we don't have to hurry.
- Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
Sorry, but I have to hurry. I have no time to explain this in detail.
- Üzgünüm, ama acele etmek zorundayım. Bunu detaylı açıklamak için vaktim yok.
Hurrying leads to mistakes being made.
- Acele etmek hataların yapılmasına yol açar.
I don't see any reason for hurrying.
- Ben acele etmek için herhangi bir neden görmüyorum.
Take your time, or you may make some mistake.
- Acele etmeyin, yoksa hata yapabilirsiniz.
It's better to take your time than to hurry and make mistakes.
- Acele edip hatalar yapmaktansa acele etmemen daha iyidir.
You'd better hurry up.
- Acele etsen iyi olur.
Hurry up, or you'll miss the train.
- Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
There's no need to rush.
- Acele etmeye gerek yok.
Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
They hurried to their father's rescue.
- Babalarını kurtarmak için acele ettiler.
He hurried so as to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için acele etti.
Sami rushed to pick up Layla from school.
- Sami, Leyla'yı okuldan almak için acele etti.
Tom rushed to open the door.
- Tom kapıyı açmak için acele etti.
Don't hurry if there's no purpose to your hurrying.
- Acele etmen için bir amacın yoksa acele etme.
Hurrying leads to mistakes being made.
- Acele etmek hataların yapılmasına yol açar.
Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
Don't rush into marriage.
- Evlenmek için acele etmeyin.
Hurry up or you'll miss the train.
- Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
Hurry up, or you'll miss the train.
- Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.