Buradaki hayata alışmak biraz zamanımı alacak gibi görünüyor.
- It seems like it will take me a while to get accustomed to life here.
Tom telefonda kızları aramaya alışkındır.
- Tom is accustomed to calling up girls on the telephone.
Tom yalnız başına olmaya alışkındı.
- Tom was accustomed to being on his own.
Alışılmış olandan farklı bir bağlamda bir şey görmek şaşırtıcı olabilir.
- Seeing something in a different context than the accustomed one can be surprising.
Yoluna çıkan herhangi birine rüşvet vermeye alışmış.
- He is accustomed to bribing anyone who gets in his way.
Tom burada çalışmaya alışmış durumda.
- Tom has gotten accustomed to it working here.
Kısa sürede kendini soğuk havaya alıştırdı.
- He soon accustomed himself to cold weather.
O hızla kendini yeni çevresine alıştırdı.
- He quickly accustomed himself to his new surroundings.
Yalnız yatmaya alışık değildi.
- He was not accustomed to sleeping alone.
Böyle bir davranışa alışık değilim.
- I'm not accustomed to such treatment.
accustomed to cold.
... are accustomed to thinking about cell phones. To talk, to text, but also in large parts ...
... of this, and I'm slowly getting kind of accustomed to ...