Buradaki hayata alışmak biraz zamanımı alacak gibi görünüyor.
- It seems like it will take me a while to get accustomed to life here.
O, seyahat etmeye alışkındır.
- He's accustomed to traveling.
Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm accustomed to getting up early.
Alışılmış olandan farklı bir bağlamda bir şey görmek şaşırtıcı olabilir.
- Seeing something in a different context than the accustomed one can be surprising.
Yoluna çıkan herhangi birine rüşvet vermeye alışmış.
- He is accustomed to bribing anyone who gets in his way.
Tom burada çalışmaya alışmış durumda.
- Tom has gotten accustomed to it working here.
Kısa sürede kendini soğuk havaya alıştırdı.
- He soon accustomed himself to cold weather.
O hızla kendini yeni çevresine alıştırdı.
- He quickly accustomed himself to his new surroundings.
Ben herkesin önünde konuşmaya alışık değilim.
- I am not accustomed to speaking in public.
Yalnız yatmaya alışık değildi.
- He was not accustomed to sleeping alone.
accustomed to cold.
... accustomed to it. At no point do you ever just brush it off and say, oh, well, there's ...
... are accustomed to thinking about cell phones. To talk, to text, but also in large parts ...