Muhasebeci hatayı kabul etmezdi.
- The accountant would not concede the mistake.
Şirkette bir muhasebecidir.
- He is an accountant at the company.
Saymanlara bazen muhasebeci denir.
- Accountants are sometimes called bean counters.
Ona davranışı için hesap soruldu.
- She was asked to account for her conduct.
Ben olay için hesap vereceğim.
- I will account for the incident.
Sen sağlık durumunu hesaba katmalısın.
- You must take his state of health into account.
İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.
- In judging his work, we must take his lack of experience into account.
O, nasıl kaçtığını açıklamak durumunda kaldı.
- He gave an account of how he had escaped.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.
- For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.
Hesap verme mecburiyeti yoktu.
- There was no accountability.
Yeni muhasebe prosedürleri giderleri rapor etmek için farklı formları doldurmamızı gerektirir.
- The new accounting procedures require us to fill out different forms for reporting expenses.
Sami'nin hikayesi Leyla'nın açıklamasına uyuyor.
- Sami's story fit Layla's account.
Sorun, o nedenle önemlidir.
- The problem is important on that account.
Başka bir kültürü yargılamadan önce kültürel göreceliği hesaba katmak önemlidir.
- It's important to take cultural relativism into account before judging another culture.
Kaza tanımın sürücününkine uyuyor.
- Your account of the accident corresponds with the driver's.
Karar vermeden önce her şeyi hesaba katmaya çalış.
- Try to take account of everything before you make a decision.
Erkek kardeşimin bir Twitter hesabı var.
- My brother has a Twitter account.
İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.
- In judging his work, we must take his lack of experience into account.
Ben olay için hesap vereceğim.
- I will account for the incident.
Kötü davranışınla ilgili ne hesap verebilirsin?
- What account can you give of your misbehavior?
CFIT son altı yıldır çarpışmaların sadece üçte birinin üzerinde olduğunu açıklamasına rağmen ölümlerin %53'üne sebep oldu.
- Although CFIT accounted for just over a third of crashes in the past six years, it caused 53% of the deaths.
Onun bir İsviçre banka hesabında gizlenmiş çok fazla parası olduğu söyleniyor.
- It's rumored that he has a lot of money stashed away in a Swiss bank account.
Brian'ın cüzdan ve banka hesabında az para var.
- There is a shortage of money in Brian's wallet and bank account.
Özenle açıklamasını yaptı.
- She's accounted diligent.
Onun açıklamasında bazı belirsiz noktalar var.
- There are some unclear points in his account.
Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
- We should take his youth into account.
Ben kaybı için ona karşı sorumlu değilim.
- I am accountable to him for the loss.
Kontrol edemedikleri şeyler için insanları sorumlu tutmamalısın.
- You shouldn't hold people accountable for things they can't control.
We asked the bean-counters to look over the figures in the new budget.
No satisfactory account has been given of these phenomena.
who evidently a glutton for work, it struck him, was having a quiet forty winks for all intents and purposes on his own private account while Dublin slept.
We must account for the use of our opportunities.
An officer must account with or to the treasurer for money received.
to keep one's account at the bank.
Idleness accounts for poverty.
I've opened an account with Wikipedia so that I can contribute and partake in the project.
An account of a battle.
... I maybe need to get a new accountant. ...