Определение accountable в Английский Язык Турецкий язык словарь
- {s} mesul
- (Ticaret) tanımlanabilir olan
- (Ticaret) hesap sorulabilir
- (Ticaret) hesap vermede sorumlu
- sorumlu
Sorumlu tutulacaksın.
- You will be held accountable.
Kontrol edemedikleri şeyler için insanları sorumlu tutmamalısın.
- You shouldn't hold people accountable for things they can't control.
- {s} açıklanabilir
- mesuliyet
- (Askeri) SORUMLU: Hesap verme durumunda olan kimse
- anlatılabilir accountabil ity sorumluluk
- tarif edilebilir
- account
- hesap
Ona davranışı için hesap soruldu.
- She was asked to account for her conduct.
İşte benim hesap numaram.
- Here's my account number.
- accountable cryptomaterial
- (Askeri) kontrole tabi kripto malzemesi
- accountable officer
- (Askeri) mal saymanı
- accountable officer
- (Askeri) sayman
- accountable warrant
- (Askeri) tahsisat müzekkeresi
- accountable for
- e karşı sorumlu
- accountable manager
- Mesul mudur, sorumlu mudur
- accountable officer
- hesap memuru
- accountable to
- hesap
- accountable; responsible; sensitive
- hesap verebilir, sorumlu, duyarlı
- accountable condition
- kaydı gereken işlem
- accountable cryptomaterial
- (Askeri) KONTROLE TABİ KRİPTO MALZEMESİ: Kontrol ve güvenlik nedeniyle, alındığı andan elden çıkarıldığı ana kadar, kayıt ve dağıtım bürosuna, periyodik hesap verilmesini gerektiren kripto malzemesi. Bütün özel kayıt numaralı dokümanlarla kontrole tabi olarak tanıtılmış bazı özel kayıt numarasız dokümanları içine alır. Ayrıca bakınız: "cryptomaterial"
- accountable depot
- (Askeri) saymanlık deposu
- accountable depot
- (Askeri) saymanlık arşivi
- accountable depot
- (Askeri) SAYMANLIK ARŞİVİ: Saymanlık kayıtlarından onaylı birer nüshayı muhafaza eden bir depo
- accountable disbursing officer
- (Askeri) MUTEMET, SORUMLU TEDİYE SUBAYI: Devlet parasını kendi adına ve kanunen belirtilmiş maksatlar için alan ve harcayan Kara Ordusu Subayı
- accountable for
- (deyim) hesabı sorulabilir
- accountable for
- -e karşı sorumlu
- accountable for
- (deyim) sorumlu tutulabilir
- accountable mail
- (Askeri) KIYMETLİ POSTA MADDESİ: Taahhütlü, numaralı, sigortalı ve makbuzlu posta maddeleri için kullanılan kısa bir terim
- accountable officer
- (Askeri) SAYMAN, MAL SAYMANI: Tamamı veya yarısı devlete ait mal ve paranın, kayıt işleri de dahil, hesabını tutması istenen kimse. Mal veya para, saymanın tasarrufunda bulunmayabilir
- accountable property office
- (Askeri) MAL SAYMANLIĞI: Yetkili mal murakıplarının veya genel müfettişlerin tetkikine tabi olmak üzere, mal saymanlık kayıtlarının tutulduğu daire, Tetkike tabi mal; kullanılma durumunda, bir müteahhidin tasarrufunda veya devletin başka bir dairesinde bulunabilir
- accountable property office
- (Askeri) mal saymanlığı
- accountable property officer's bond
- (Askeri) MAL SAYMANI SENEDİ, MAL SAYMANI YETKİ KARTI: Devlet malının bakım ve muhafazasından, kayıtlarının tutulmasından sorumlu bir kimse tarafından doldurulup imzalanmış senet
- accountable warrant
- (Askeri) TAHSİSAT MÜZEKKERESİ, TEDİYE EMRİ: Bir tediye subayının hesabına resmi bir kredi sağlayan belge
- account
- {i} hesaba katma
Karar vermeden önce her şeyi hesaba katmaya çalış.
- Try to take account of everything before you make a decision.
Biz onun gençliğini hesaba katmalıyız.
- We must take his youth into account.
- account
- söylenti
- account
- açıklamak
O, nasıl kaçtığını açıklamak durumunda kaldı.
- He gave an account of how he had escaped.
- account
- {i} açıklama
Üç kişi kazayla ilgili üç farklı açıklama yaptı.
- The three people gave three different accounts of the accident.
Onun olayla ilgili açıklaması sizinki ile uyuyor.
- Her account of the incident agrees with yours.
- account
- {i} hesap verme
Hesap verme mecburiyeti yoktu.
- There was no accountability.
- account
- (Mukavele) hesap (vermek)
- account
- rapor
Yeni muhasebe prosedürleri giderleri rapor etmek için farklı formları doldurmamızı gerektirir.
- The new accounting procedures require us to fill out different forms for reporting expenses.
- account
- hikaye
Sami'nin hikayesi Leyla'nın açıklamasına uyuyor.
- Sami's story fit Layla's account.
- account
- yakalamak (av)
- account
- (Ticaret) mevduat
- account
- itibar
- account
- hesap görme
- account
- kıymet
- account
- ehemmiyet
- accountability
- hesap verme mecburiyeti
Hesap verme mecburiyeti yoktu.
- There was no accountability.
- accountability
- (Kanun) hesap sorulabilirlik
- accountability
- hesap verme zorunluluğu
- accountability
- (Ticaret) yükümlülük
- accountability
- (Askeri) saymanlık
- accountability
- (Ticaret) denetime açık olma
- accountability
- (Politika, Siyaset,Ticaret) hesap verebilirlik
- accountability
- (Kanun) hesap verme sorumluluğu
Hesap verme sorumluluğu yoktu.
- There was no accountability.
- accountability
- izlenebilirlik
- accountability
- (Kanun) sorumlu tutulabilme
- held accountable
- sorumlu tutulma
- account
- {i} önem
Böyle bir şey hiç önemli değil.
- Such a thing is of no account.
Başka bir kültürü yargılamadan önce kültürel göreceliği hesaba katmak önemlidir.
- It's important to take cultural relativism into account before judging another culture.
- account
- tanım
Kaza tanımın sürücününkine uyuyor.
- Your account of the accident corresponds with the driver's.
- account
- avantaj
- account
- pusula
- account
- kâr
Maç kar nedeniyle ertelendi.
- The game was delayed on account of snow.
Bizim tren yoğun kar nedeniyle ertelendi.
- Our train was delayed on account of the heavy snow.
- account
- değer
İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.
- In judging his work, we must take his lack of experience into account.
- account
- hesap,v.hesap ver: n.hesap
- account
- {f} hesap ver
Ben olay için hesap vereceğim.
- I will account for the incident.
Kötü davranışınla ilgili ne hesap verebilirsin?
- What account can you give of your misbehavior?
- account
- hesaplaşma
- accountability
- sorumluluk
- account
- hesabı
- accountability
- SAYMANLıK; SORUMLULUK: Bir subay veya başka bir şahsa mal veya parayla ilgili kayıtların sıhhatli bir şekilde tutulması için kanun, kanuni nitelikteki bir emir veya yönetmelikle yüklenmiş sorumluluk. Söz konusu mal veya para bu sorumluluğu taşıyan kimsenin tasarrufunda bulunmayabilir. Saymanlık esas itibariyle kayıtlarla; sorumluluksa her şeyden önce tasarruf veya nezaret altında tutma bakım ve korumayla ilgilidir. Bakınız: "responsibility"
- be accountable
- sorumlu olmak
- account
- {f} saymak
- account
- {f} gözüyle bakmak
- account
- yakalamak rapor
- account
- itibar etmek account for hesap vermek
- account
- sebebini belirtmek
- account
- {i} sebep
CFIT son altı yıldır çarpışmaların sadece üçte birinin üzerinde olduğunu açıklamasına rağmen ölümlerin %53'üne sebep oldu.
- Although CFIT accounted for just over a third of crashes in the past six years, it caused 53% of the deaths.
- account
- {i} röportaj; (birinin) anlattığı
- account
- sebebini izah etmek
- account
- {i} banka hesabı
Banka hesabı açacağım.
- I'll open a bank account.
Banka hesabını bilmemizde bir sakınca var mı?
- May we know your bank account?
- account
- (Askeri) Hesap, pusula, tarif
- account
- değer/hesap
- account
- {f} for -i anlatmak, -i açıklamak, -i izah etmek
- account
- açıklamasın
Özenle açıklamasını yaptı.
- She's accounted diligent.
CFIT son altı yıldır çarpışmaların sadece üçte birinin üzerinde olduğunu açıklamasına rağmen ölümlerin %53'üne sebep oldu.
- Although CFIT accounted for just over a third of crashes in the past six years, it caused 53% of the deaths.
- account
- {f} avlamak
- account
- {f} açıklamasını yapmak
- account
- {i} göz önünde tutma
Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
- We should take his youth into account.
- account
- kullanıcı adı, bir ağa girebilmek için gerekli kullanıcı bilgisi
- account
- {i} yarar
- accountability
- (Nükleer Bilimler) kantitatif muhasebe
- accountability
- mesuliyet
- accountably
- sorumlu olarak
- be held accountable
- sorumlu tutulmak
- fully accountable
- tam mükellef
- holding accountable
- sorumlu tutma
- non accountable officer
- (Askeri) DEVLET MALINDAN SORUMSUZ SUBAY: Kefalet vermemiş olan ve devlet malından sorumlu bulunmayan subay