Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.
Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
- Did you do your homework? The meeting is only two days away.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
O, biricik oğlunu gömdü.
- She has buried her only son.
Bir tek geleceğe şu inananlar, o ana inanır.
- Only those who believe in the future believe in the present.
Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
- A unicycle has only one wheel.
Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
- Only after a long dispute did they come to a conclusion.
Tom ancak kendini suçlayabilir.
- Tom has only himself to blame.
Tom çok çalıştı ama sınavda başarısız oldu.
- Tom worked hard only to fail the exam.
Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
- I accept, but only under one condition.
Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.