Let's not exaggerate the facts.
- Gerçekleri abartmayalım.
It is impossible to exaggerate the importance of the habit of early rising.
- Erken kalkma alışkanlığının önemini abartmak imkansızdır.
He let out an exaggerated groan and put his hand on the doorknob.
- O, abartılı bir inleme çıkardı ve elini kapı tokmağına koydu.
The report exaggerated the capacity of the hall.
- Rapor, salonun kapasitesini abarttı.
I can see Tom wasn't exaggerating.
- Tom'un abartmadığını anlayabiliyorum.
Aren't you exaggerating a little?
- Biraz abartmıyor musun?
The company overstated its profits.
- Şirket kârını abarttı.
I don't want to overstate things.
- Her şeyi abartmak istemiyorum.