His affection for us seems exaggerated.
- Bizim için onun sevgisi abartılı görünüyor.
The salesman made some exaggerated claims in order to sell his product.
- Satıcı onun ürününü satmak için bazı abartılı iddialar ortaya attı.
Don't expect me to believe such a tall story.
- Böyle abartılı bir hikayeye inanmamı bekleme!
The comic scenes in the play were overdone.
- Oyundaki komik sahneler abartılıydı.
This diamond ring is too extravagant for me.
- Bu elmas yüzük benim için çok abartılı.
Layla enjoyed her extravagant lifestyle.
- Leyla abartılı yaşam tarzından keyif alıyordu.
Don't you think that's an exaggeration?
- Bunun bir abartı olduğunu düşünmüyor musun?
What he said was a slight exaggeration.
- Onun söylediği hafif bir abartıydı.