Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
- He gave him a lump of silver as big as his head.
Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
- Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
Tom'u ne zaman düşünsem, boğazımda bir yumru hissediyorum.
- Every time I think of Tom, I get a lump in my throat.
Kahveme bir küp şeker koyun lütfen.
- Please put a lump of sugar in my coffee.