Gezi çok fazla para gerektirir.
- The trip calls for a lot of money.
Kelebekler hakkında çok fazla şey biliyor.
- He knows a lot about butterflies.
Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
- A lot of English words are derived from Latin.
354618 no'lu örnek cümle, Tatoeba web sitesinde birçok karışıklık yarattı.
- Example sentence no. 354618 created a lot of confusion on the Tatoeba website.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
O okulunu çok seviyor.
- She likes her school a lot.
Bilgisayarda bir hayli deneyimin var, değil mi?
- You have a lot of experience in computers, don't you?
Bir hayli mücevher satın aldın.
- You bought a lot of jewels.
Sel pek çok zarara neden oldu.
- The flood caused a lot of damage.
Onların pek çok ortak yanı var.
- They have a lot in common.
Benim pek çok fikirlerim var.
- I have a whole lot of ideas.
Tom'un pek çok zamanı yoktu.
- Tom doesn't have a whole lot of time.
Dün Japonya'da bir sürü bina deprem dolayısıyla yıkıldı.
- A lot of buildings collapsed in Japan due to the earthquake yesterday.
Kawasaki'de bir sürü fabrika var.
- There are a lot of factories in Kawasaki.
I have a lot of things to say.
It's a lot harder than it looks.
I go swimming a lot.
A lot depends on whether your parents agree.
... And we know we can do a whole lot better because sometimes ...
... from deficit to surplus and created a whole lot of millionaires to boot. ...