Tom bir mektup postalamak için postaneye gitti.
- Tom went to the post office to mail a letter.
Mektubu postalamak için postaneye gitti.
- He went to the post office to mail the letter.
Bir leopar beneklerini değiştiremez.
- A leopard cannot change his spots.
Bir kırmızı ve benekli beyaz havlu, lütfen.
- A red and spotted white towel, please.
Bugün bu mektubu postalayacağım.
- I'll mail this letter today.
Lütfen mektupları postalamayı unutma.
- Please don't forget to mail the letters.
Satürn üzerindeki beyaz lekelerin, güçlü fırtınalar olduklarına inanılır.
- The white spots on Saturn are believed to be powerful storms.
Gömlekten kan lekelerini nasıl çıkarabilirim?
- How can I remove the spots of blood from the shirt?
Göl bu noktada en derindir.
- The lake is deepest at this spot.
Biz belirlenen noktada buluştuk.
- We met at the designated spot.
Tom her zamanki yerine parketti.
- Tom parked in his usual spot.
Tom gizli saklama yerinden anahtarı aldı ve kapıyı açtı.
- Tom got the key from its secret hiding spot and opened the door.
Biraz kahve ister misiniz?
- Do you want a spot of coffee?
Burada bir sürü balık yakaladım. Burası büyük bir balıkçılık bölgesi.
- I've caught a lot of fish here. It's a great fishing spot.
Lütfen mektupları postalamayı unutma.
- Please remember to mail the letters.
Bugün bu mektubu postalayacağım.
- I'll mail this letter today.
Leyla'nın arabası en son Sami'nin öldürülmesinden bir gün önce mahallede fark edildi.
- Layla's car was last spotted in the neighborhood a day before Sami's murder.
Yılanları fark etmek zor olabilir.
- Snakes can be hard to spot.
Bunu taahhütlü posta ile göndermek istiyorum.
- I'd like to send this by registered mail.
O, posta arabasını soydu.
- He robbed the mail coach.
Gezimizin amacı arkadaşları ziyaret etmek ve bazı turistik noktaları görmektir.
- The purpose of our trip is to visit friends and see some tourist spots.
Katil olay yerinde tutuklandı.
- The murderer was arrested on the spot.
Polisler hırsızı olay yerinde tutukladı.
- The police arrested the burglar on the spot.
Sami zor durumda olduğunu biliyordu.
- Sami knew he was in a tight spot.
Tom zor durumda bırakıldı.
- Tom was put on the spot.
Ben eğlence yerinde tutuklandım.
- I was arrested on the spot.
Would you like to come round on Sunday for a spot of lunch?.
The fans were very unhappy with the referee's spot of the ball.
She was in a real spot when she ran into her separated husband while on a date.
I like to eat lunch in a pleasant spot outside.
I think she's got chicken pox; she's covered in spots.
I have tried everything, and I can’t get this spot out.
I spotted the carpet where the child dropped spaghetti.
I’ll spot you ten dollars for lunch.
Try to spot the differences between these two entries.
Here's the twenty bucks I owe you, a ten spot and two five spots.
... spot, we'll stitch them together beautifully and put ...
... And what's hastening the demise of that sweet spot and ...